MERCİMEK, MEYANKÖKÜ, MARUL


MERCİMEK:


>> Beden ve zihin gücünü artırır. Bağırsaklara yumuşaklık verir. Sinir zafiyetlerinde faydalıdır. Kan yapar. Anne sütünü artırır.


MEYANKÖKÜ:


>> Grip, nezle ve nefes darlığında faydalıdır. Öksürük ve balgam söktürür. Yüksek tansiyonu düşürür. Gastriti tedavi eder. İştah açar, hazmı kolaylaştırır.


MARUL:


>> Sinirleri yatıştırır. Uykusuzluğu giderir. Kabızlığı giderir. Kandaki şeker miktarını düşürür. Kanı temizler. Hazmı kolaylaştırır. Bol idrar söktürür. Göğsü yumuşatır. Ergenlik sivilcelerini giderir. Yüze tazelik ve güzellik verir. Lapası; kan çıbanı, apse ve yanıklarda faydalıdır. Asabi öksürükleri keser. Anne sütünü artırır.

GÜZELLİK FORMÜLLERİ


Bitkilerin mucizevi etkileri çeşitli "Güzellik Reçeteleleri"ni de beraberinde getiriyor. İşte bunlardan bir kaç örnek;


CİLT GÜZELLİĞİ FORMÜLLERİ


>> Hatmi çiçeği kurutularak havanda dövülür. Elenerek elde edilen toz, süt ve salatalık suyu ilave edilerek pomat kıvamına gelinceye kadar yoğrulur. Hazırlanan pomat banyodan bir saat önce cilde sürülür.


>> Zambak yağı yumurta sarısı ile karıştırılır. Bu karışıma darı unu ilave edilerek pomat kıvamına gelinceye kadar yoğrulur. Elde edilen pomat badem yağı ile yumuşatıldıktan sonra cilt üzerine masaj yapılarak sürülür.


>> Rendelenmiş havuç, bal ile karıştırıldıktan sonra sütün içinde gün boyunca bekletilir. Sıkılarak süzüldükten sonra, krem kıvamına gelinceye kadar salatalık suyuyla yoğrulur. Elde edilen krem yatmadan önce cilde uygulandığında harika sonuçlar verir.


>> Badem unu sarımsakla birlikte dövülerek ezilir ve krem kıvamına gelinceye kadar bir miktar bal ile yoğrulur. Elde edilen bu krem yatmadan önce cilde uygulandığında etkisini hemen gösterir ve 1 hafta içinde mükemmel bir sonuç verir.

KARACİĞER HASTALIKLARI VE SİROZ


Sabah ve akşam yemeklerinden yarım saat önce birer fincan Kurtayağı Çayı çok faydalıdır; siroz ve habis karaciğer hastalıklarında meydana gelen nefes darlığı, bu çay sayesinde derhal yok olur. 1/4 litre suya, bir silmeden az tatlı kaşığı hesaplanır.

Acı İsveç Otları kompres olarak gün içinde 4 saat boyunca uygulanmalıdır. Sabah ve öğleden sonra yatakta 2 şer saat sürmesi gereken Kırkkilit buhar kompresleri yapılır. Pansumanlar yapıldığında sıcak tutulmalıdırlar!

BİTKİLERLE SAÇ BAKIMI


SAÇ DÖKÜLMESİNİ ÖNLEMEK


Kurutulmuş meneviş yaprakları dövülüp ezildikten sonra, kına ile birlikte 20 dk. suda kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvıdan bir miktar banyo suyuna ilave edilerek, günaşırı saçlar hazırlanan bu karışımla yıkanır.

Sarımsak dövülüp ezildikten sonra sirkeli suda 10 dk. süreyle hafif ateşte pişirilir. Saçlar bu karışımla sık sık yıkanarak taranır.

Kurutulmuş fındık kabuklarının yakılmasından elde edilen küller badem yağı ile karıştırılarak yoğrulur. Hazırlanan karışıma şampuan kıvamına gelinceye kadar sirke ilave edilerek çırpılır. Bu karışımla saçlar sık sık yıkanır.

YAZ SICAĞINDA NASIL BESLENMELİ?


Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Halil Kılınç, vatandaşları yaz aylarında dengeli ve yeterli beslenmeleri konusunda uyararak, "Sıcak yaz günlerinde besin seçilirken hafif ve sulu gıdalar tercih edilmelidir" dedi.


Dr. Kılınç, yaz aylarında artan sıcaklıklarla birlikte bebek, çocuk, yaşlı ve hamilelerle, tansiyon, kalp, şeker gibi kronik hastalıkları bulunan kişiler başta olmak üzere, herkes için bazı sağlık sorunlarının ortaya çıktığı söyledi. Bu sorunların başında; güneş çarpmaları, gıda zehirlenmeleri ve sıvı kaybının neden olduğu rahatsızlıkların geldiğine dikkat çeken Kılınç, "Sıcak yaz aylarında besinler seçilirken hafif ve sulu gıdalar tercih edilmelidir. Kızartma ve aşırı yağlı besinler yerine taze sebze ve meyvelere ağırlık verilmelidir. Yaz aylarında vücut direncini artırmak ve vücudun yeterli miktarda vitamin ve mineral alımını sağlamak için, her gün birkaç porsiyon meyve ve sebze tüketilmeli, mercimek, nohut gibi besinlere sofrada yer verilmelidir. Fırında pişirme, ızgara ve haşlama yöntemleriyle hazırlanan besinler tercih edilmelidir. Sıcaklarda aşırı terleme sonucu vücuttan suyla beraber, sodyum, potasyum gibi mineraller de atılmaktadır. Bu durum halsizlik, nabız zayıflığı, yorgunluk ve dolaşım bozukluklarına yol açabilir. Sıvı kaybını önlemek için günde en az 2-2.5 litre su içmeye özen gösterilmelidir" diye konuştu.


Asitli ve gazlı içecekler yerine süt, ayran, taze sıkılmış meyve suları, bitki ve meyve çayları tercih edilmesi gerektiğini vurgulayan Kılınç, "Bebek ve çocuklar sıvı kayıplarını ifade edemeyebilecekleri için ebeveynleri dikkatli olmalıdır. İshal, bebek ve çocuklarda özellikle yaz aylarında vücuttan önemli ölçüde su, tuz ve mineral kaybına yol açar. Yeni doğan ve süt çocuklarında ishal daha kolay oluşur ve daha ağır bir seyir izler. Şiddetli ishallerde kaybedilen sıvı ve minerallerin yerine konması amacıyla, Ana Çocuk Sağlığı Merkezleri'nden ücretsiz tuz-şeker çözeltisi alınabilir. Vatandaşlar evlerinde bir litre suda eriterek bebeğe bu çözeltiyi içirirlerse, bu çözelti, normal sudan daha iyi emildiğinden vücudun sıvı ve mineral kaybını telafi etmesi daha etkili olacaktır" şeklinde konuştu. Kılınç, kahvaltının özellikle yaz aylarında günün en önemli öğünü olduğu ifade ederek, kahvaltıda şekerli ürünler yerine şekersiz marmelatlarla az yağlı peynirlerin, kafein içeren içecekler yerine süt, meyve suyu, ıhlamur ve kuşburnu gibi bitki çaylarının tercih edilmesi önerisinde bulundu.

ŞİFALI BAHARATLAR

ITIR


75'ten fazla değişik kokuya sahip olan kolonlu yapraklı ıtır türü vardır. Yemek amacıyla kullanılacakların en iyileri badem, elma, kayısı, hindistan cevizi, limon, tatlı meyan, ıhlamur, portakal, şeftali, nane ve gül kokusunda olanlardır.

Yaprakların kullanım yerleri; kekler, jöleler, kompostolar, kremşantiler ve hatta salata süslemesi.



İTBURNU (GÜL TÜRLERİ)




İtburnunun lezzeti ve meyvemsi tadı, meyve yemekleri ve içeceklerinin çekiciliğini artırır. Tohum zarflarının ve taç yaprakların her ikisi de jölelere katılır. Haşere öldürücü gübreler ile muamele görmüş gülleri kullanmayınız.!


KAKULE


Tohumları Hindistan ve diğer tropikal bölgelerde bulunan kakule bitkisinin kurutulmuş meyvelerinden elde edilir.

Kullanım yerleri; meşrubatlar, salamura suları, turşu suları, fincan kahve veya büyük kahve (bardak başına 1-2 tohum zarfı) ilave edilir. Öğütülmüş tohumları ekmek, hamur işleri, çörekler, salatalar, Meksika, İspanyol ve DoğuHindistan yemeklerinde kullanılır.

CİNSEL GÜÇ VE KUVVET VEREN MACUNLAR

Estetisyen ve Fitoterapist Gülten Şenşafak'ın "Kuvvet Veren Macunlar" konulu formüllerini sizler için derledik:



KASLARI VE SİNİRLERİ GÜÇLENDİREN MACUN


>> Bir avuç kuru üzüm, yarımşar avuç badem, fındık, fıstık ve ceviz içi, amberle birlikte dövülerek ezilir. Hazırlanan karışım 20 dakika süre ile suda pişirilerek süzülür. Süzülerek elde edilen posaya kıyılmış 2 adet mantar ilave edilerek kıvamına gelinceye kadar bal ile yoğrulur. Hazırlanan macun gül suyu ile yumuşatıldıktan sonra bir kavanoza konarak serin bir yerde saklanır. Kasları ve sinirleri güçlendiren bu macundan, günde 3 çorba kaşığı alınır.


CİNSEL GÜÇ VEREN MACUN


>> Yarımşar avuç çam fıstığı ve badem, bir tutam karabiber, yarımşar tutam karanfil ve tarçın dövülerek ezilir. Elde edilen karışım badem hariç diğerleri 10 dakika süre ile suları çekilinceye kadar pişirilir. Sıkılarak elde edilen karışıma dövülmüş badem karıştırılarak macun kıvamına gelinceye kadar bal ile yoğrulur. Hazırlanan macundan günde 3 çorba kaşığı yenir.



KUVVET VEREN MACUN


>> Bir avuç kuru üzüm, yarımşar avuç ceviz içi ve çam fıstığı, iki diş sarımsak, yarım tutam tarçın, beş adet çekirdekleri ayıklanmış taze kayısı ve bir tutam kiraz çiçeği dövülerek ezilir. Hazırlanan karışım yarım saat süre ile suda pişirilerek süzülür. Süzülerek elde edilen posaya bakla unu ilave edilerek macun kıvamına gelinceye kadar yoğrulur. Hazırlanan macun kayısı suyu ile yumuşatıldıktan sonra bir kavanoza konarak serin bir yerde saklanır. Günlük olarak bu macundan bir veya iki tatlı kaşığı yenir.


TANRININ ECZANESİNDEN SAĞLIK


Maria Treben'in 19 farklı dile çevrilen ve milyonlarca adet satan bestseller listesinin zirvesinde kalmış şifalı bitkiler kitabı: "TANRI'NIN ECZANESİNDEN SAĞLIK" Vitamintakviyesi ile buluştu.
.
Sizler için bir-iki konuya gözattık;
.
KARACİĞER HASTALIKLARI VE SİROZ
.
Sabah ve akşam yemeklerinden yarım saat önce birer fincan Kurtayağı Çayı, çok faydalıdır; siroz ve habis karaciğer hastalıklarında meydana gelen nefes darlığı, bu çay sayesinde derhal yok olur. 1/4 litre suya, bir silmeden az tatlı kaşığı hesaplanır.
.
Acı İsveç otları kompres olarak gün içerisinde 4 saat boyunca uygulanmalıdır; sabah ve öğleden sonra yatakta ikişer saat sürmesi gereken Kırkkilit buhar kompresleri yapılır. Pansumanlar yapıldığında sıcak tutulmalıdırlar.
.
SİVİLCELER
.
Yüzlerde çıkan cerahatlı sivilceler, ergenlik çağında bir çok gencin korkulu rüyasıdır ve genellikle böbrek rahatsızlığından ileri gelir. Bu nedenle çok baharatlı, tuzlu yemekler, ekşi salatalar ve içkiler kullanılmamalıdır.
.
Salatalara sos yerine yoğurt konulmalıdır. Sivilceler için 1 litre Isırganotu Çayı gün boyu içilmelidir. Haricen; ıslak yüze sabah akşam Bayır Turpu Sirkesi sürülür ve 10 dakika bekletilir.
.
Bayır Turpu'nu rendeleyip bir şişeye doldurun üstüne dolana dek üzüm veya meyve sirkesi koyun, 10 gün sıcak odada bekletin. Süzülmeden doğrudan kullanılacağı için sterilize edilmiş delik kapaklı plastik bir şişe kullanabilirsiniz. Bayır Turpu sirkenin keskinliğini alır, sirke de Bayır Turpu'nun yakıcılığını; sonuçta ortaya yüzdeki cildin dayanabileceği yumuşaklıkta bir sirke çıkar.

SORUN CEVAPLAYALIM




>> 3 bin uzman doktor sağlıklı ilgili tüm soru ve sorunlarınızı cevaplayacak. İlk olarak hipertansiyon ve diyabetle ilgili soruları cevaplayan doktorlar ilerleyen günlerde bir çok kişiye yol gösterecek. Sizler için derlediğimiz soru ve cevapların bir bölümü aşağıya çıkarılmıştır.
>>
HİPER TANSİYON SORU-CEVAP
>>
SORU:Ailemde hipertansiyon var bende bikaç yıldır tansiyonumda yükselmeler var özellikle küçük tansiyonum 11 e kadar çıkıyor, büyük ise en fazla 15 oldu. Takibime göre regl dönemime 1 hafta kala çok sık rastlıyorum. Çok üzüldüğümde yükselebiliyor. Birde troid nodüllerim var bu şikayetlerimle hipertansiyonun ilişki nedir. Bana önerileriniz nedir? Şimdiden teşekkür ederim.
CEVAP:Kan basıncınızın düzenli izlenmesi ve gerekir ise ilaç başlanması uygun olacaktır.Kan basıncı profilinizin net belirlenmesi için 24 saatlik kan basıncı izlenmesi için cihaz takılması da gerekebilir. Eğer tiroid nödülleriniz aşırı tiroid hormonu salgılıyor ise bu kan basıncı yüksekliğinize katkıda bulunabilir
>>
SORU:Potasyum değerinin düşün çıkması nedeniyle bir süre sonra Sinoretik kesildi, Adalat Corono (60mg)verildi. Daha sonra yapılan MR-Anjiyografi sonucunda olumsuz bir şey çıkmadığından Adalat Corono kesilip yeniden sinoretik verildi. Ancak tansiyonum yine yüksek (11-15 civarında )seyretmektedir. Tansiyon hastası için bu değrler normal midir yoksa başka bir tedavi yolu var mıdır?
CEVAP:Şu an ulaştığınız kan basıncı değerleri hedef değerlerin üzerinde iprogramınızın güçlendirilmesi gereklidir.
>>
SORU:Sayın hocam annem 73 yaşında tansiyon ilacı kullanıyor, beslenme tablosunda neler olmalı...... potasyum vs. yardımcı olurmusunuz? Teşekkürler.İyi günler
CEVAP:Annenizin tuz kısıtlı,meyve ve sebze ağırlıkı,liften zengin yağdan fakir beslenmesi kan basıncı kontrölüne katkıda bulunur.
>>
SORU:1997 yılından beri tansiyon ilacı kullanıyorum ilacı içmemden dolayı problemim yok kollestırolum yuksekti ilaç kullandım şu anda duştu doktorum ilacı devamlı kullanmam gerektigini söyledi fat duşuk oldugu için eczaneler vermiyo ne yapmam gerekir
CEVAP:Kan basıncınızın kontrol altında olması sevindirici, Kan yağlarını düşüren ilaçlardan bazılarının kullanımında geri ödeme kuruluşunun ödeme politikalarından kaynaklanan bazı sorunlar var.Bunların zamanla düzeleceğini umuyorum
>>
SORU:Öncelikle bu duyarlı davranışınızdan dolaya sizleere çok teşekkür ederim sorum acaba bu yaşta ben de tansiyon olabilir mi? bazen nefes almakta zorluk gözlerde kararma hızlı bir kalp çarpıntısı özellille hızlı oturup kalpalarda gözlerde karama baş dönmesi oluyor beni bu konuda aydınlatırsanız gerçekten çok sevinirim şimdiden çok teşekkürler
CEVAP:Kan basıncı yüksekliği ileri yaşlarda artmakla birlikte her yaşta izlenebilen bir durumdur.Sizin yakınmanız varken kan basıncını ölçtürmeniz teşhis için yeterlidir.
>>
SORU:Merhabalar; Öncelikle böyle bi hizmet sunduğunuz için teşekkür ederim.. Benim sorunum, tansiyon hastası olup olmadığımı bilmiyorum doktor kontrollerimde olmadığımı söylemişlerdi gerçi.. ama buna rağmen benim tansiyonlarım 140/90 civarın seyrediyor.. Not:2005 yılında Böbrek transplantasyonu operasyonu geçirdim.. bu konuda herşey çok normal gşdiyor.. Kreatin:07 Üre:15-20 arası.. Böbreğiöşe ilgili hiç sorunum yokken tansiyonumun yüksek olması normalmidir ? Şimdiden çok teşekkür ederim.
CEVAP:Böbrek nakilli hastalarda farklı nedenler ile böbrek fonksiyonları iyi olsa bile hipertansiyon izlenebilir.Kan basıncınızın yakın takibi ile gerekir ise tansiyon ilacınızı nefroloji uzmanınız başlayacaktır.
>>

SİVİLCE VE VARİSLER İÇİN BANYO



SİVİLCELER İÇİN BANYO




>> Üç avuç kantaron çiçeği, bir tutam ıhlamur çiçeği bir kaba konulur ve üzerine iki litre kaynar su dökülerek demlenmeye bırakılır.




>> Süzülerek elde edilen suya bir fincan nane losyonu, bir bardak salatalık suyu ilave edilerek karıştırılır.




>> Hazırlanan suyla banyo yapılır. Banyo yapılırken arta kalan posa, kesenin içine yerleştirilerek vücut keselenir.




VARİSLER İÇİN BANYO




>> 450 gram erkek eğreltiotunu (kök gövde) suda kaynatın. Kaynatılmış bu suyu ayakları yıkamak için kullanacağınız suya ilave ederek kullanın.

BÜNYEYİ KUVVETLENDİREN VE KALBE FERAHLIK VEREN MACUN


>> Üç tutam safran çiçeği, ikişer tutam papatya ve ayrık otu kökü, birer tutam kayışkıran otu ve yarımşar avuç şahtere otu , nane ile ile birlikte dövülerek ezilir.


>> Safran çiçeği hariç diğerleri bir kaba konarak 15 dk. süre ile kaynatılarak süzülür. Süzülerek elde edilen karışıma macun kıvamına gelinceye kadar safran çiçeği tozları ilave edilerek yoğrulur.


>> Hazırlanan macun, sümbül yağı ile yumuşatıldıktan sonra bir kavanoza konarak serin bir yerde saklanır.


>> Bünyeyi kuvvetlendiren ve kalbe ferahlık veren bu macundan, sabah ve akşam yemekten sonra bir çorba kaşığı yenir.

HATMİ ÇİÇEĞİ ÇAYI


>> Üç tutam hatmi çiçeği, bir tutam kantaron, yarım tutam nergis ve rendelenmiş portakal kabuğu, 10 dakika suda kaynatılır.


>> Hazırlanan karışıma süt ve şeker ilave edilerek yemek sonrası bir bardak içilir. Yelleri dağıtmada, göğsü yumuşatmada ve yemeği hazmettirmede vücuda etkin yararları vardır.


>> Hatmi çiçeği çayı aynı zamanda emziren kadınların sütlerini çoğaltır ve sarılık hastalığını da engeller.

EGZAMA VE KAŞINTILAR İÇİN MERHEM


Bir avuç baladur otu, ikişer tutam ardıç, ve ayıkulağı otu, iki adet yeşil biber, bir bardak süt ile birlikte yarım saat süre ile pişirilir.


Sıkılarak elde edilen posa, merhem kıvamına gelinceye kadar dövülmüş soğan tozu ilave edilerek bal ile karıştırılır. Hazırlanan merhem mısır yağı ile yumuşatıldıktan sonra bir kavanoza konarak serin bir yerde saklanır. Bu merhem egzama ve kaşıntılarda kullanılır.

BERRAK VE PARLAK BİR CİLT İÇİN BAKLALI MASKE


* Kabukları soyulmuş salatalık, üç avuş bakla unu ile birlikte ezilerek karıştırırlır. Yumurta sarısı ile iki çorba kaşığı ekşimiş yoğurt çırpıldıktan sonra, bakla hamuru ile birlikte yoğrulur.


* Hazırlanan karışıma, lavanta çiçeği suyu ilave edilerek krem kıvamına getirilir.


* Berrak ve parlak bir cilde sahip olmak için yüze maske olarak uygulanan baklalı maske yüz kısmına fırça ile sürülerek uygulanır.


* Bu maske yüze sürüldükten sonra en az yarım saat bekletilmeli ve cilde nüfuz etmesi sağlanmalıdır.

EL BAKIMI VE EL TIRNAĞI TEDAVİSİ


EL BAKIMI



* Akhuş ve karakavak tomurcukları iki saat boyunca sıcak suda demlenir. Süzülerek elde edilen posaya balmumu ilave edilerek krem kıvamına gelinceye kadar badem yağı ile yoğrulur. Elde edilen krem belirli aralıklarla ellere sürülür.


* Taze salatalık, kabuklarıyla birlikte dövülerek ezilir. Elde edilen posaya balmumu ilave edilerek merhem kıvamına gelinceye kadar badem yağı ile yoğrulur. Hazırlanan bu merhem ellere sürülür.


* Papatya sütle beraber kaynatıldıktan sonra ince bir tülbentte sıkılır. Elde edilen posaya akhuş ağacının tohumları ilave edilerek merhem kıvamına gelinceye kadar zeytinyağı ile yoğrulur. Hazırlanan bu merhemden ellere masaj yapılır.


EL TIRNAĞI TEDAVİSİ


Buğday özü kullanın. Parmak tırnaklarınızı ısıtılmış yağ içine 3 ila 4 dakika yerleştirin. Yağı silin ve tırnaklara masaj yapın. Zayıf ve kırılan tırnakları güçlendirir. Diğer sebze yağları da kullanılabilir ama o kadar etkili olmayabilirler.

VİDEOLU ANLATIM

Vitamintakviyesi sayfalarında bu günden itibaren videolu anlatımları izleyebilirsiniz. Kulağa ve göze hitap eden videolu anlatımlarda siz değerli ziyaretçilerimizin daha çok bilgi edineceğinizi tahmin ediyoruz. Ülkemizin önde gelen web yayıncılarından Uzman Tv den derlediğimiz videolu anlatımlarda; Prof. Dr. Kerim ALPINAR, güzellik uzmanı Suna DUMANKAYA, Detoks Uzmanı Gül KAYNAK ve diğer yetkili ve işin ehli kişilere ait videolu anlatımlarını sizlere sunuyoruz. Uzmanlarımızı kısaca tanıyalım;


PROF. DR. KERİM ALPINAR


1954 yılında İstanbul'da doğdu. 1975'te İstanbul Üniversitesi Eczacılık Fakültesi'nden mezun oldu. 1996'da profesör unvanı aldı, daha sonra kendi isteğiyle üniversiteden ayrıldı. Uzmanlık alanı etnobotanik, Türkiye florası, bitkilerin tedavide kullanılması ve bitkilerin korunması olan Alpınar, halen Biota Bitkisel Kozmetik Laboratuvarları'nda medikal müdür olarak görev yapıyor.



SUNA DUMANKAYA-Güzellik Uzmanı


1958 yılında Van'da doğdu. Anneannesi Fatma Öktem, Van'da doğanın gücünü insanlara ulaştırmakla ün yapmış bir sağlık neferiydi. İlaçların olmadığı günlerde, doğanın gücü olan otlar, yağlar ve özler ile insanları iyileştiren bir doğa ve bilim kadınıydı.Suna Dumankaya, anneannesinin kendisine aktardığı bilgilerle büyüdü. Anneannesinden aldığı bilgilerle, 25 yılı aşkın süredir doğanın gücünü insanlara ulaştırıyor.



Gül KAYNAK-Detoks Uzmanı


Tarsus Amerikan Koleji ve ardından Boğaziçi Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümü'nden mezun olan Gül Kaynak, aynı üniversitenin Turizm-Otel İşletmeciliği Bölümü'nden de diploma aldı. Dreamlands Spa & Boutiques Türkiye'nin kuruluşunda 2002-2005 seneleri arasında Genel Müdür olarak İstanbul Bebek'te, Bodrum Türkbükü'nde Maça Kızı Oteli ve Tampa Beach'te ve Uludağ Kartanesi Otel'de şubeler açtı ve buralardaki Spa'ları yönetti.Yine Dreamlands bünyesinde Bodrum Ada Otel'de özel detoks programları düzenledi.
2000 yılında yabancı ortaklı Dundas, Ünlü & Co. adlı yabancı bir yatırım firmasında Ofis Yöneticiliği yaptı. Gül Kaynak The LifeCo bünyesine Kasım 2005'te katıldı.The LifeCo, Bodrum, Detox Center'daki detoks programını ve merkezin yöneticiliğini yapmak dışında Tayland, Almanya ve Amerika'daki çeşitli detoks merkezlerinde incelemelerde bulundu. Aynı zamanda The LifeCo bünyesinde Satış ve Pazarlama, Halkla İlişkiler çalışmalarını da yürüten Kaynak, ülkemizde detoks üzerine çeşitli topluluklarda konuşmalar yapıyor.

ESTETİSYEN GÜLTEN ŞENŞAFAK' TAN CİLT BAKIMI VE GÜZELLİK

Güzel olmak için pahalı kozmetik ürünlere ya da sağlığınızı tehlikeye sokan yöntemlere ihtiyacınız yok! Estetisyen Gülten Şenşafak'ın hazırladığı 'Doğal Yöntemlerle Cilt Bakımı ve Güzellik' adlı kitapta yer alan doğal karışım tarifleriyle uçukları, cildinizdeki çilleri giderebilir ya da iltihaplı sivilceler gibi çeşitli problemlere karşı önlem alabilirsiniz. Dolaşım bozuklukları, varis, bacak ülseri ve sinirlilik gibi sorunlar için de doğal formüller hizmetinizde!

Leke Çıkaran Lavanta Çiçeği...


Bir avuç kurutulmuş lavanta çiçeği, bir adet dilimlenmiş limonla birlikte bir kaba konur. Bir tas yoğurt mayası ile yarım fincan kayısı usaresi iyice çırpıldıktan sonra hepsi karıştırılarak üzerlerine iki litre kaynamış su dökülür. Dinlendirilen karışım sıkılarak süzülür. Banyo suyu ile birlikte küvete boşaltılır. Elde edilen posa ile keselenerek oturak banyosu yapılır.
Çil ve Kırışıklıklara...

Bayır turpu rendelenerek suda 10 dakika pişirilir. Sıkılarak elde edilen posaya yarım fincan limon suyu, yumurta akı ve bir bardak süt karıştırılarak çırpılır. Çırpılan karışıma pirinç unu katılarak krem kıvamına gelinceye kadar bademyağı ile yoğrulur. Yüze ve boyun kısmına maske olarak uygulanan bayır turpu kremi, çillerin ve kırışıklıkların giderilmesinde etkinlik sağlar. Bayır turpu maskesi, cilde sürüldükten sonra nüfuz etmesi için en az yarım saat beklenmelidir. Ayrıca çiller için bir demet maydanozu özel elektrikli aletle sıkın. Elde edilen sıvı losyon, sabah ve akşam çiller yok oluncaya kadar sürün.

Uçuklara Ayva
Dilimlenmiş ayva ile bir tutam dövülmüş ayrıkökü suda kaynatıldıktan sonra süzülür. Elde edilen posa lapa haline getirilir. Yumurta akı, iki çorba kaşığı yoğurt kaymağı ile birlikte çırpılarak, ayva lapası ile birlikte karıştırılır. Karışım maske kıvamına gelinceye kadar, yulaf unu ilave edilerek yoğrulur. Hazırlanan ayva kremi, yüzde oluşan uçukları gidermede maske yapılarak yüz kısmına uygulanır. Ayva maskesi yapıldıktan bir saat sonra kaldırılır ve uygulanan bölge gülsuyu ile yıkanarak temizlenir.

Enerji Veren Macun

Yarımşar avuç çamfıstığı ve badem, bir tutam karabiber, yarımşar tutam karanfil ve tarçın dövülerek ezilir. Badem hariç elde edilen karışım on dakika süre ile suları çekilinceye kadar pişirilir. Sıkılarak elde edilen karışıma dövülmüş badem karıştırılarak macun kıvamına gelinceye kadar bal ile yoğrulur. Hazırlanan macundan günde üç çorba kaşığı yenir.

Kepeğe Karşı Isırgan Otu


İki bardak dolusu kaynar derecedeki suya 1 tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış hindiba çiçeği (sarı saçlara) veya bir tatlı kaşığı dolusu ince kıyılmış ısırgan otu yaprağı (kumraldan esmere kadar) eklenir ve soğuyana kadar demlenmeye bırakılır. Sonra süzülür, saçlar durulanırken kafa derisine de hafif masaj yapılır.


Siğillere Salatalık
Soyulup, suyu çıkarılan salatalık, bir fincan limon suyu, bir çorba kaşığı bademyağı, bir adet çırpılmış yumurta akı ile karıştırılır. Karışıma, maske kıvamı alana kadar patates unu katılır. Siğil ve sivilcelerin yok edilmesinde kullanılır, cilde canlılık kazandırır. Salatalık maskesi, ciltte 20 dakika bekletilir. Uykusuzluğa kediotu 90-120 gram güzel kokulu kedi otu kökünü 1 litre soğuk suya ilave edin, 10-12 saat bekletin, sonra bir kaba koyup kısa süre kaynatın. Uykusuzluk ve gerginlik için banyo suyuna ilave edin.

DOĞAL CİLT TEMİZLEYİCİLERİ


* Toz haline getirilmiş bademler az miktarda sıvı ile hamur haline getirilir. Yağlı cilt için çok iyidir, bademler deriyi yumuşatır, aşındırıcı etki ile onu temizler ve protein ile besler.


* Az miktardaki hafifçe ısıtılmış bal ile yüzünüze masaj yapın. 15 dakika yüzünüzde bırakın. Bal mikrop öldürücüdür. Cilt deliklerini temizler ve deriyi gerdirir. Yağlı ve lekeli deri için iyidir. Buğday özü sıklıkla bal maskesine ilave edilir.


* Bira mayasını az miktar su ile karıştırıp hamur haline getirin. Onun soyucu etkisi deri deliklerini temizler ve cildi uyarır. Yağlı deri için çok iyidir. Soyucu etki protein ve vitaminler sağlar.

BEL AĞRISI İÇİN MACUN



* İkişer tutam çörek otu ve havuç tohumu, bir tutam soğan tohumu, yarım tutam andız kökü zencefille birlikte dövülerek ezilir. Hazırlanan karışım yarım saat süre ile suda pişirilerek süzülür.


* Süzülen karışıma macun kıvamına gelinceye kadar iki tutam dövülmüş andız kökü ve yarım tutam tarçın ilave edilerek bal ile yoğrulur. Hazırlanan macun kaymakla yumuşatıldıktan sonra bir kavanoza konarak serin bir yerde saklanır.


* Özellikle bel ağrısı çekenlere tavsiye edilen bu macundan yemeklerden önce 3 tatlı kaşığı yenir.

ADELE AĞRISI VE TER KOKUSUNU GİDEREN BANYO


İki avuç nevruz otu yaprağı bir kaba konur. Yulaftan elde edilen iki litre kaynamış yulaf suyu yaprakların üzerine dökülerek iki saat bekletirlir. Süzülerek elde edilen karışıma birer fincan limon suyu ve tarçın, bir kaşık menekşe yağı ilave edilerek karıştırılır. Hazırlanan karışım ısıtıldıktan sonra banyo suyuna karıştırılarak oturak banyosu yapılır.


GEREKLİ MALZEMELER:

- Nevruz otu yaprağı
- Yulaf
- Limon suyu
- Tarçın
- Menekşe yağı

SAÇLARIN AĞARMASINI GECİKTİRMEK


* Gül yaprakları yıkandıktan sonra güneş altında temiz bir zemine serilerek kurutulur. Kurutulan yaprakların yakılmasından elde edilen küle, lapa kıvamına gelinceye kadar badem yağı ilave edilerek yoğrulur. Saçlar hazırlanan gül lapası ile haftada bir ovularak yıkanır.


* Yeşil ceviz kabukları, çaylı suda yarım saat süreyle kaynatılır. Süzülerek elde edilen sıvıya, badem yağı ilave edilerek karıştırılır. Hazırlanan bu karışımla saçlar günaşırı yıkanır.


* Kına yaprakları kurutulduktan sonra un haline getirilir. Hazırlanan kına unu, 15 dakika süreyle suda kaynatılır ve ince bir tülbentte süzülür. Elde edilen posadan yatmadan önce saçlara sürülür.

Dr.Uğur Göğüş "KANSIZLIK"


Dr.Uğur Göğüş'e Göre Kansızlığa yani anemiye neden olan başlıca yapıcı unsurlar;


· Vitamin ve demir eksikliği
· Kan kaybı
· Ciddi bir iltihaplanma, enfeksiyon, hastalık
· Genetik bozukluklar
· Başka hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar ve bunların yan etkileri.

Özellikle başka ilaçların yan etkileri kırmızı kan hücrelerinin azalması şeklinde kendini gösterebilir. Bunun yanında diabet, kalp hastalığı olanlarla kanserli hastalar, arthrit gibi iltihaplanmaları olanlar ve kronik böbrek yetmezliği olanlar her an kansızlık riski ile karşı karşıyadır. 65 yaş üzerinde olanlar, ağır bir operasyon geçirmiş olanlar ve AIDS'li hastalarda bu riskle karşı karşıyadır.


Aşağıdaki belirtiler kansızlıkta en sık rastlanılan belirtilerdir;

>>Enerji eksikliği ve halsizlik
>>Soğuk hissetme, üşüme
>>Baş dönmesi, sersemlik hali
>>Kalp atışlarının hızlı olması(taşikardi), bazen kalp çarpıntısına kadar varabilir.
>>Konsantrasyon kaybı
>>Kızgın, üzüntülü his ve depresyon hali
>>Solunumun rahat olmaması ve bazen nefes darlığı


Dr Uğur Göğüş Böbrek Yetmezliğine Karşı Korunma Yöntemleri

İşte Dr Uğur Göğüş'e Göre Böbrek Yetmezliğini Tetikleyen Besinler:


· Parasetamol içeren ilaçların sık kullanımı.
· Mantar zehirlenmeleri
· Kalıcı diş eti iltihaplanmaları
· Kalp ve damar hastalıkları
· Kansızlık
· Stres
· İç ve dış kanama
· Yetersiz su tüketimi
· Trauma
· Fazla fosfor, sodyum, klor alımı(fazla şeker ve tuz tüketimi)
· Fazla protein tüketimi
· Yetersiz potasyum alımı
· Çok fazla asit içeren gıdaların tüketimi(kola, soda v.b.)

KORUNMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Böbrek yetmezliği ve hastalıklarına karşı korunmada mutfağınızda bol miktarda bulundurmanız ve tüketmeniz gerekenler;
Brokoli Pırasa
Brüksel lahanası Mercimek
Ispanak Yeşil biber
Karnıbahar Maydanoz
Beyaz lahana Keçi boynuzu
Taze bakla Havuç
Bezelye Enginar
Nohut Kereviz
Marul
Patates
Fasulye
Kuru meyve
Çilek
Böğürtlen
Buğday
Yulaf
Mısır
Pirinç
Soya
Uzak durulması gerekenler:
Et
Süt
Et ürünleri(pastırma, salam, sosis vb.)
Süt ürünleri(peynir, yoğurt vb.)
Tütsülenmiş ürünler
Kürlenmiş ürünler(hazır turşu vb.)
Fermente ürünler
Asitli ürünler(kola, soda gibi)
Kabartma tozu
Tuz, şeker
Kraker





Daha Ayrıntılı Bilgi İçin: Dr Uğur Göğüş: http://www.metu.edu.tr/~gugur/bobrek.htm

DR.UĞUR GÖĞÜŞ KANSERE KARŞI GIDA REHBERİ


ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim görevlisi Dr. Uğur Göğüş'ün, son yıllarda dünya genelinde görülme sıklığı artan çeşitli kanser türlerinden korunma ve tedavi sürecinde tüketilmesi faydalı olan besinlerle ilgili "Kansere Karşı Gıda Rehberi" isimli kitabı çıktı.

Göğüş, Pehlivan Yayınlarından piyasaya sürülen kitabında, kansere doğrudan etkisi olan gıdalar, beslenme türünün kanserle ilişkisi, seçilecek gıdaların tüketilmesi ile kanserden korunma yolları ve tedavi sürecinde hangi yiyeceklerin tüketilmesi gerektiği gibi birçok konuya açıklık getiriyor.
KİTAPTAN ALINTILAR
>>Soya fasulyesi ve soyalı ürünlerde bulunan soya proteinler, hayvansal proteinlerin kalitesine yakın bitkisel protein grubunu oluşturuyor ve içindeki "daidzein" ve "genistein" maddeleri özellikle prostat ve göğüs kanseri riskini azaltıyor, kontrol altına alıyor.
>>Brokoli, karnabahar, beyaz lahana gibi iç içe yapraklı, dallı ve köklü sebzeler de içindeki "isotiyonat" adlı maddenin etkisiyle kanser oluşumunu engelliyor. Bu madde, en çok brokolide bulunuyor.
>>Kansere karşı korunmada, sebze ve meyvelerin, kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilmeyen kısımlarını oluşturan lifli gıdaların tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle özellikle mide ve bağırsak kanserinden korunmak için patates kızartırken kabuklarının soyulmaması, elma, şeftali, domatesin kabuklu tüketilmesi öneriliyor. Çünkü, lifler sayesinde kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışması ve diğer organlarda kanser oluşturma riski azalıyor.
>>Bitkisel yağların kızartmalarda çok az ve bir kez kullanılması, ayrıca sucuk, salam ve ızgara yapılan gıdaların sık tüketilMEMESİ gerekiyor.
>>İçerdiği Omega 3 yağ asitleri dolayısıyla kansere karşı koruyucu olan balık tüketilmesi, günde 8-10 adedi geçmeyecek şekilde kabuklu yemiş yenilmesi, havuç, domates, soğan, sarımsak, kereviz, enginar ve semizotunun mutfakta bol kullanılması, sütsüz bitter çikolata tüketilmesi ve sentetik östrojen hapları yerine soya ve soyalı ürünlerdeki bitkisel östrojenlerin tercih edilmesi, hazır turşu, ekmek, kek ve çorba gibi gıdalardan uzak durulması, un, tuz ve şekerin olabildiğince az tüketilmesi gerekiyor.
Dr. Uğur Göğüş Sitesi : http://www.metu.edu.tr/~gugur/index.htm

SAĞLIKLI YAŞAM ÖNERİLERİ

E-MAİL DEN GELEN BİR İLETİYİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM. HİÇ DEĞİŞTİRMEDEN OLDUĞU GİBİ AKTARIYORUM.
1-SUYU SEVİNİZ. GÜNE İKİ BARDAK SU İÇEREK BAŞLAYIP, GÜN BOYUNCA 2-2,5 LİTRE SU TÜKETMEYE ÇALIŞINIZ.
2-HER SEBZE VE MEYVEYİ MEVSİMİNDE EN AZ İKİ DEFA TÜKETİNİZ. DOĞANIN TAMAMINI KULLANMIŞ SAYILIRSINIZ.
3-ÇOCUKLAR İÇİN SÜTÜ, BÜYÜKLER İÇİN DE ÖZELLİKLE YOĞURDU HER GÜN SOFRANIZDAN EKSİK ETMEYİNİZ. YAŞAMIN SIRLARINDAN BİRİ OLAN PROBİYOTİKLERİ BÜNYENİZE ALMIŞ OLURSUNUZ.
4-HASTA OLMASANIZ BİLE, ŞİFALI OTLARI/BİTKİLERİ KULLANARAK VÜCUT DİRENCİNİZİ (BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ) KUVVETLİ TUTUNUZ.
5-EVİNİZDE KURUTULMUŞ NANE, IHLAMUR, ADAÇAYI, KEKİK, KUŞBURNU, FESLEĞEN,KETEN TOHUMU, ZENCEFİL, ÇÖREKOTU, GÜNLÜK, YEŞİL ÇAY İLE SOĞAN VE SARIMSAĞI HER ZAMAN BULUNDURUNUZ. HER GÜN BUNLARDAN EN AZ BİRİNİ KULLANMAYA ÇALIŞINIZ. BUNLAR VÜCUDUNUZUN KORUYUCU ŞÖVALYELERİDİR.
6-SARIMSAK, SOĞAN, TERE, MAYDANOZ, NANE, DEREOTU, ROKA, FESLEĞEN TÜRÜ YEŞİLLİKLERİ FAZLA TÜKETİNİZ. BUNLAR VÜCUDUNUZUN YAKIN KORUMALARIDIR.
7-SALATANIZI MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK ÇEŞİTTEN OLUŞTURUNUZ.
8-HAZIR ÇORBALAR YERİNE KENDİ YAPTIĞINIZ ÇORBALARI TERCİH EDİNİZ. GIDANIN EN DOĞALINI ELDE ETMİŞ OLURSUNUZ.
9-KIŞ İÇİN EV YAPIMI DOMATES SALÇASINI TERCİH EDİNİZ. DOMATES DOĞANIN BİZE ARMAĞANI HARİKA BİR ANTİOKSİDANDIR.
10-KATKI MADDELERİ İÇEREN GIDALARI, MEVSİM DIŞI SEBZE VE MEYVELERİ FAZLA TÜKETMEYİNİZ. BÜNYENİZİ FAZLA DİNAMİTLEMEMİŞ OLURSUNUZ.
11-YILDA DÖRT KEZ, ON BEŞ GÜN HİÇ ET TÜKETİLMEMESİ YARARLIDIR.
12-GÜNLÜK 3-4 ADET BADEM, CEVİZ VE FINDIK ALMANIZ SİZİ HER DAİM KUVVETLİ KILAR,
13-HAFTADA EN AZ 2 KEZ BAKLİYAT VE BALIK TÜKETMEĞE ÇALIŞINIZ.
14-SICAK YEMEKLER İÇİN TOPRAK, ÇELİK VE CAM KAPLARI TERCİH EDİNİZ.
15-KIŞ AYLARINDA TULUM PEYNİRİ, PORTAKAL, LİMON, GREYFURT, MANDALİNA VE KUŞBURNU TÜKETİMİNİ ARTIRINIZ.
16-KIŞIN DIŞARIDA İŞLERİNİZ YOĞUN İSE; GÜNE PEKMEZ İÇEREK BAŞLAYINIZ. BU UYGULAMA VÜCUDUNUZUN ANTİFRİZİDİR.
17-ZİHİNSEL ÇALIŞIYORSANIZ KURU ÜZÜM YİYİNİZ. BEYNİNİZ ENERJİSİZ KALMASIN.
18-EKMEK TERCİHİNİZİ KEPEKLİDEN YANA KULLANINIZ. BAĞIRSAKLAR KEPEKLİ TAM POSALARLA TANIŞSIN.
19-HER SABAH 20 DAKİKA DERİN NEFES ALIP VERME ÇALIŞMASI YAPILMASI, HER NEFES ALIMLARINDA 4-5 SANİYE NEFESİN İÇİMİZDE TUTULMASI ÇOK YARARLIDIR.DOĞRU NEFES ALDIĞIN KADAR HAFİFLERSİN.
20-SABAHLARI OFİS VE EVİNİZİ 5 DAKİKA TAM HAVALANDIRARAK MAKSİMUM DÜZEYDE OKSİJEN, GÜNLÜK 30 DAKİKA TEMPOLU YÜRÜMEKLE DE TÜM ORGANLARINIZIKAZANIRSINIZ.
21-GÜLMEYİ HİÇ ERTELEMEYİNİZ. RUHUNUZUN EN İYİ İLAÇLARINDANDIR.
22-GECE UYKU ORTAMININ KARANLIK OLMASI, YORGUNLUK DURUMLARINDA İSE ÖĞLEYİN KISA SÜRELİ UYKULAR İYİDİR. VÜCUDUMUZDAKİ PEK ÇOK RESTORASYON İŞLEMİ GECE,KISA SÜRELİ UYKULARDA DA GÜNLÜK TAMİRATLAR YAPILMAKTADIR.
23-FIRSAT BULDUKÇA TOPRAĞA ÇIPLAK AYAKLA BASINIZ. TÜM OLUMSUZLUKLARINIZ TOPRAĞA GEÇER.
24-HER GÜN 5 DAKİKA GÖZLERİNİZİ KAPATIP HİÇBİR ŞEY DÜŞÜNMEMEYİ ÖĞRENİNİZ.BU SİZİN YENİDEN DOĞUMUNUZ GİBİDİR.
25-YAŞAMINIZ BOYUNCA, VÜCUDUNUZU ÇOK KÖTÜ ÜŞÜTMEMEYE ÇALIŞINIZ.
26-KAHVALTI MASANIZDA BALI HER DAİM BULUNDURUNUZ. BİN BİR ÇİÇEĞİN ÖZÜTÜDÜR O.
27-YAĞ TERCİHİNİZİ GENELDE ZEYTİNYAĞINDAN TARAFA KULLANINIZ. VÜCUDUNUZ HEP BUNU BEKLER.
28-KAHVALTININ MUTLAKA TAM YAPILMASI, ÖĞLE ÖĞÜNÜNÜN ORTA, AKŞAM ÖĞÜNÜNÜN DE HAFİF ALINMASI HER DAİM İYİDİR.
29-TUZ VE ŞEKERİ BÜNYENİZE ÖLÇÜLÜ ALINIZ. BUNLARIN AZI KARAR FAZLASI HEP ZARARDIR.
30-MARGARİNLERİ FAZLA KULLANMAMAK CİLDİNİZE, KALBİNİZE VE DAMARLARINIZA VERDİĞİNİZ EN BÜYÜK ÖDÜLDÜR.
31-GÜNLÜK BİR ELMA VE BİR HAVUCUN BÜNYENİZDE HARİKALAR YARATTIĞINI UNUTMAYINIZ.

MANYETİK ALAN TEDAVİLERİ


Mıknatıslar bin yıllardır tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Magnet (mıknatıs) terimi adını Manisa'dan (Magnesia) alır. Antik bir Grek medeniyeti olan Magnetler, metalleri kendine çeken değişik bir "taş" keşfettiklerinde buna yaşadıkları toprakların adını vermişlerdir.

Benzer dönemlerde Çin medeniyetinde de mıknatıstan bahsedilmiş ve tıbbi kullanımıyla ilgili kayıtlara rastlanmıştır. İnsanlar hayatları boyunca dünyanın geomanyetik alanının etkisinde yaşarlar. Vücudumuzda da istisnasız her hücre birer küçük pil gibi çalışır ve herbirinin elektriksel ve elektromanyetik bir varlığı sözkonusudur.

Bu manyetik varlık hücresel fonksiyonlarınregülasyonunda önemli bir yer tutar. Tüm vücut düşünüldüğünde ise hassas manyetometreler tarafından ayrıntılı olarak ölçülebilen bir elektromanyetik değer ortaya çıkar. Görülmüştür ki hastalıklar sırasında bu manyetik alan değerinde ciddi değişmeler olmaktadır.

Dr. Nakagawa, Japanese Medical Journal'da yayınlanan "Manyetik Alan Eksiklik Sendromu ve Manyetik Tedavi" adlı makalesinde dünyanın manyetik alanının insan sağlığı açısından önemini vurgulamış ve modern hayatta kullanılan betonarme binaların ve otomobillerin insanoğlunu bu manyetik alandan yoksun bıraktığını belirtmiştir.

Manyetik alan kaybı insan organizmasında strese bağlı sorunları artırır. Başağrısı, Kronik Yorgunluk Sendromu (CFS), eklem kireçlenmeleri, allerjiler, kas ağrıları ve kramplar da manyetik alan eksikliğine bağlı sorunlar gibi gözükmektedir. Amerika ve Rusya'nın yaptığı araştırmalar göstermiştir ki; astronotlarda ortaya çıkan osteoporoz (kemik erimesi), uzay boşluğunda vücudun manyetik alandan mahrum kalmasına bağlıdır.

Bugün manyetik alan tedavileri tıbbın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Avrupalı ortopedi uzmanları standart tedavilerle kaynamayan kırık uçlarına manyetik alan uygulayarak iyi sonuçlar elde etmektedirler. Bu tedavi yönteminin astım, hipertansiyon, romatizmal hastalıklar, kemik erimesi, varis ülserleri, uykusuzluk ve anksiyetede tedavi edici etkinliği ispatlanmıştır.

AĞRI KESİCİ BAĞIMLISI MISINIZ

Denizli Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Osman Bölükbaşı, "Tüm ilaçların birer zehir olduğu, onları zehirden ayıranın miktar olduğu unutulmamalı" dedi. Osman Bölükbaşı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de son 20 yılda ağrı kesici kullanımının arttığını, bunun reçetesiz ilaç satışının yaygın olmasından kaynaklandığını söyledi. Yüksek dozda alınan ilaçların hayati tehlikeye bile yol açtığına dikkati çeken Bölükbaşı, şöyle konuştu:

"Aslında tüm ilaçların birer zehir olduğu, onları zehirden ayıranın miktar olduğu unutulmamalıdır. Günlük hayatta sürekli baş ağrısı çeken ve dikkat gerektiren bir işte çalışan kişi bu gerçeği kolaylıkla unutabilir. İşini yapabilmek için ilacını alır ve belki de üzerine bir kahve ya da çay içer. Kendisini günün belli bir saatinde iyi hisseder. Ağrısı azalmıştır, kahvedeki kafein ağrının azalmasında etkili olmuş, ayrıca kişinin dikkatini de artırmıştır. Ancak ağrı pusudadır ve ilacın etkisi geçince yeniden kendini gösterecektir. Kişi yine ilaç alma ve böylelikle kendini iyi hissetme yoluna girerse artık ağrı kesici bağımlılığı için muhtemel bir adaydır."

Kronik ağrı yakınması olan kişilerin uygun tedaviye başlamadıklarında sürekli ağrı kesici kullanma yoluna gidebileceklerini anlatan Bölükbaşı, şunları kaydetti:

"İki yıldan fazla süreyle ayda ortalama 20 ve üzerinde ağrı kesici hap tüketen bir kişinin, ağrı kesici bağımlısı haline geldiğini söyleyebiliriz. Ağrı kesici kullanımında en büyük zararı mide, 12 parmak bağırsağı ve böbrekler çeker. Mide ve böbrek dokuları hasarı sonunda ölümcül kanama ya da böbrek yetmezliklerine kadar gidebilir.Ayrıca daha da sinsi bir tehlike, kişinin farkında olmadan bir ağrı kesici bağımlısı olmasıdır. Uzun süre uygun tedavi yapılmayan migren ya da gerilim tipi baş ağrılarında, kişi kolaylıkla ağrı kesici müptelasına dönüşebilir. Bunda bazen doktorların da kusuru vardır."

Bölükbaşı, teşhis konulmadan ağrı kesici reçetesi yazılmasının kişinin uyku düzeni ve cinsel yaşamını da etkileyebileceğini sözlerine ekledi.

DR. TURGAY ÇINAR: "DOKTOR SÜLÜKLER"


İndigo Dergisi'nden Gülşen Kaş'ın Dr. Turgay Çınar ile yaptığı röportaj "Sülükle Tedavi" hakkında oldukça farklı ve yararlı bilgilerle dolu.


Doktor Sülükler Hayat Veriyor

Sülükle tedavi anlamına gelen Hirudoterapi, antik çağlardan beri hekimler tarafından tedavi aracı olarak kullanılmıştır. Gözleri ve işitme organları olmayan sülükler, 104 farklı bio aktif madde sayesinde, vücuttaki pis kanı emerek toksinlerin atılmasını sağlıyor.

Her derde deva sülükler, başta Amerika, Almanya ve Rusya olmak üzere, yaygın olarak kullanılıyor. Son yıllarda Türkiye’de de kullanılmaya başlanan sülükle tedavi yöntemi, dolaşım bozukluklarında, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarında, romatizmal hastalıklarda, hemoroidde, göz tansiyonunda (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende ve Kanser de dahil olmak üzere pek çok rahatsızlıkta başarı ile kullanılıyor.

Bugün sülük tedavisi . Almanya'da 300'ü aşkın Hirudoterapi Kliniği var. Sadece Avrupa, yılda 100 milyon sülük kullanıyor. Amerika'da sülük tedavisi uygulayan hekimlerin kurduğu derneğin 1000'den fazla üyesi var ve 2004'te Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) sülük tedavisini akredite etmiş ve Avrupa'daki gibi eczanelerde satılmasına izin vermiştir. Dr.Turgay Çınar, biyolojik etkileri açısından "benzeri olmayan" bir tedavi yöntemi olarak nitelendirilen Hirudoterapi'yi İndigo Dergisi'ne anlattı.

Gülşen: Hirudoterapi'den bahseder misiniz?

Dr. Çınar: Latince’de “Sülükle Tedavi” anlamına gelen Hirudoterapi, MÖ 15. yüzyılda Babil yazılı kayıtlarına kadar uzanan kadim bir tedavi yöntemidir. Yine antik dönem Mısır ve Hint tıbbı kayıtlarında da bu tedaviyi görmekteyiz. Ünlü hekimlerden Nikandros, Galen, Pliniy ve İbn-i Sina da sülüğü bir tedavi aracı olarak kullanmışlar ve öğrencilerine bu konuda eğitim vermişlerdir. Zamanla Avrupa’da da yaygınlaşmış olan Hirudoterapi, bir dönem kilisenin “kan aldırmayı günah saymasıyla” yasaklanmış ancak Rönesans’la birlikte tekrar yükselişe geçmiştir. Şu anda başta Almanya, Fransa, İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’da, Amerika ve Rusya’da hekimler tarafından kullanılmaktadır. Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2004 yılında sülüğün bilimsel bir tedavi yöntemi olduğunu onaylamış ve diğer ülkelerde olduğu gibi eczanelerde satılmasına izin vermiştir.

Gülşen: Tedavi de kullanılacak sülüklerin hangi özelliklere sahip olması gerekir?

Dr. Çınar: Dünyada 400’ün üzerinde sülük çeşidi bulunmakta olup başlıca iki tanesi tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Sülüğün tıbbi olup-olmaması, ürettiği salgının bileşimine bağlıdır. Ülkemizde yaygın şekilde bulunan Tıbbi Sülük (Hirudo Medicinalis) bu amaçla kullanılan iki tipten biridir. Biyolojik tıp dışında, kullanılan sülüğün fabrika atıklarına ya da kirli sulara maruz kalmamış olması ya da kültür sülüğü kullanılması gerekir ki ağır metal ve enfeksiyon bulaşına neden olmasın.

Gülşen: Peki gözleri ve işitme organları olmayan bu canlılar tedaviyi nasıl gerçekleştirmektedirler?

Dr. Çınar: Sülükler sanıldığı gibi kirli kanı emerek tedavi yapmazlar. Tedavi edici özellik kanın alınmasında değil kan emilirken vücuda verilen salgıda gizlidir. Bu salgı, 100’ün üzerinde biyoaktif madde barındırır ve bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engelleyici (antiagregan), oluşmuş pıhtıyı eritici (fibrinolitik), ağrı kesici (analjezik-antiromatizmal), mikrop öldürücü (antibakteriyel), tansiyon dengeleyici (antihipertansif), kas gevşetici (myorelaksan), bağışıklık sistemini düzenleyici (immun modulatör) ve stres giderici (anksiyolitik) etkilere sahiptir. Ayrıca “nörotrofik” etkiyle sinir hücreleri ve liflerinin tamir edilmesini hızlandırır.

Gülşen: Hirudoterapi hangi hastalıklar için kullanılıyor?

Dr. Çınar: Sülük Tedavisi, atardamar ve toplardamar tıkanıklıkları başta olmak üzere birçok dolaşım sistemi hastalığında, iltihaplı ve iltihapsız eklem romatizmalarında, yumuşak doku romatizmalarında, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarında, hemoroidde, göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende, Meniere Hastalığında ve bazı işitme kayıplarında başarıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, gangren gelişmekte olan kopuk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde kullanılmaktadır. Son olarak sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu (Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir ki; yılda bir defa belirli noktalardan yapılan Sülük Tedavisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir.

....Ropörtajın Devamı İçin Lütfen TIKLAYINIZ...

DOĞAL MASKELER


SİYAH NOKTALAR İÇİN MASKELER


MASKE (I)


Limon suyu ile yoğurdu karıştırıp gözlerinize değmeyecek şekilde yüzünüze sürün ve 15 dakika kadar bekleyin.

Limon suyu cildinizi dezenfekte eder, sivilcelerinizi kurutur ve siyah noktaların azalmasına yardımcı olurken; yoğurt ise cildinizi beseleyerek nemlendirici vazifesi görür. Aynı zamanda cildinizin yağ miktarını dengeler.

Haftada bir defa uygulayabileceğiniz bu maskenin ardından yüzünüzü ılık su ile yıkayabilirsiniz.

Ayrıca isterseniz, maskenizi çıkardıktan sonra, cildinizi içerisine papatya çiçekleri atılmış, kaynamış su buharına 5 dakika kadar tutabilirsiniz. Papatya cildinizi dinlendirir ve canlılık kazandırır..


MASKE (2)


1 tatlı kaşığı mısır unu ve 1 tatlı kaşığı yoğurdu karıştırıp, göz çevreniz hariç cildinize uygulayın.. 15 dakika kadar sonra cildinizi yıkayın..
İsterseniz, ardından papatyalı su buharına yüzünüzü 5 dakika kadar tutabilirsiniz. Haftada bir defa uygulayabileceğiniz bu maske, siyah noktaların azalmasına yardımcı olacaktır.


KAYNAK:hanımlar.com

SAĞLIĞINI KORU



Filozofun biri Konfüçyüs’e gelerek sordu: - Efendim, ölülerin ruhuna ne faydamız olabilir? Ve Konfüçyüs ona cevap verdi: - Senin dirilere ne faydan var ki, ölülere olan faydadan söz ediyorsun? Sen önce dirilere faydalı olmayı öğren ben sana ölülere nasıl faydalı olacağını söylerim. Filozof devam etti: - O halde beni ölüm hakkında bilgilendirir misiniz? - Sen dedi Konfüçyüs, önce yaşama dair bilgiyi öğren ben sana daha sonra ölüme dair bilgiyi öğretirim.


Evrenin makro kozmos insanın ise mikro kozmos olduğunu biliyoruz. Yani insan, evren dediğimiz sonsuzluğun küçük bir özetini yansıtan, evren ağacının âdeta çekirdeği olan en bilinçli varlıktır. Evrenin su, hava, ateş ve topraktan meydana gelen elementer yapısını insanda aynen gördüğümüz gibi buna ilaveten insanda soyut ve ruhsal bir kimlik de görmekteyiz. Ve sonuçta nereden bakılırsa bakılsın insan bu hayatın bir öznesidir, nesnesi değil...


Ancak geçtiğimiz yüzyıllar insanı bu haysiyetli mevkiiden uzaklaştırmış ve bilimsel anlayış yükseldikçe dünyamız insancıllıktan çıkmıştır. Bugün artık 'doğal'la ilgisi kalmadığı ve doğal olgulara karşı duygusal bilinçaltı kimliğini yitirdiği için insan kendisini evrende yalıtılmış hissetmekte ve bunun büyük bir yalnızlığını yaşamaktadır. Doğal olguların simgesel anlamları yavaş yavaş bizlere unutturulmuştur. Artık nehrin ruhu yoktur ve ağaç insanın yaşam özünü taşımamaktadır. Taşlardan, bitkilerden, hayvanlardan insanlara seslenen deyişler gelmemekte ve insan da kendisini duyamayacakları inancıyla onlarla konuşmamaktadır. Kısacası doğa ile ilişki yok olmuş ve bu simgesel ilişkinin sağladığı derin duygusal enerji de bunlarla birlikte kaybolmuştur.


Sonuçta nereye mi gelinmiştir? Stres çağı, patlayan cinayet ve boşanma oranları, savaşlar, depresyonlar ve her kırk saniyede bir intihar eden insan manzarası... Bu gözyaşı istasyonuna geliş macerasını geçmişe bakarak daha ayrıntılı izah edebiliriz: Bilindiği gibi Antik Yunan maddenin en küçük birimi olarak atomu kabul ediyor ancak atomun parçalanabileceği gerçeğini bilmiyordu. Kökeni Greko-Latin Medeniyeti olan Batı Felsefesi de teoriği ve pratiği ile maddeyi temel alan bu düşünce sistemi üzerine yükseldi. Buna ilave olarak insanın kurdunun yine insan olduğu dayatmasıyla tepemizdeki ozonu deldi, denizleri kirletti, havadaki karbondioksit miktarını arttırdı. Yeryüzünü savaşlara bulayarak insanlığı altta kalanın canının çıktığı bir orman ahlakına iterek, onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı.


Aslında 1920’lerde Einstein ve Max Planck ile başlayan bilimsel süreç atomu parçalamıştı. Maddenin yoğunlaşmış bir enerji olduğu ortaya çıkmış, her şeyin temelinin foton ve kuantlardan ibaret bir elektromanyetik dalga olduğu anlaşılmıştı ve Greko-Latin Medeniyetinin temel felsefesi böylece yıkılmıştı. Ancak daha sonra teknolojik ilerleme göz boyamacılığı ile bu gerçekler gözlerden kaçırılmışken bilhassa 90’lardan sonra bu gerçeklerin sayfaları aralanmaya başlandı. Özellikle teorik fizik, ak-kara delik gerçeği ve uzay araştırmaları ile evrenin enerji formatı reddedilemeyecek şekilde yeniden hatırlandı. Ve birden insanoğlu aslında az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ve karşılaştığı hakikatlerin 3000-5000 yıl önce Konfüçyüsler, Taolar, Budalar, Brahmalar, Upanishadlar, Kutsal Kitaplar, Eski Mısır, Aztek, İnka, Maya kültürleri ve İslam kültürü içinde de zaten yer alan bilgiler olduğunun hayretle farkına vardı.


İşte böylece her şey aslına geri döner prensibince insanoğlu bir dairesel döngü ile tekrar başa döndü... Bu yüzden günümüzde meditasyon, reiki enerjisi, ayurveda, yoga, qi-gong ve benzeri bioenerji konuları insanların en çok merak ettiği konular haline gelmiş oldu. Artık Newton Fiziği yerini Kuantum Fiziğine, Aristo’nun düz mantığı yerini diyalektik mantığa, madde ise yerini enerjiye bıraktı.


İşte 21. asrın en büyük öğretisi de budur: Diyalektik Mantığa Geçiş... Bizler bugün hangi renk, hangi ırk, hangi dilden olursak olalım insanlık ortak paydası altında evrenin bir egemeni olarak değil, evrenin bütün varlıkları içinde ama onlarla uyum halinde varolan kozmik bir beraberlik içinde olduğumuzu yeniden hatırlamaya başladık. Temennimiz, bu kozmik beraberliğin yaratılış hiyerarşisine uygun bir biçimde şekillenerek insanlığın yeşeren bir umudu haline dönüşmesi ve bu farkındalığı farketmiş olanların da, karanlıklardan bunalan insanlara bir mum yakarak etraflarını aydınlatma çabası içine girmeleridir.


Metin: Uzm. Dr. Suat ARUSAN

ANTİROMATİZMAL İLAÇ KULLANIMI İKTİDARSIZLIK NEDENİ Mİ?



Journal of Urology dergisinin Mayıs sayısındaki rapora göre, kullanım nedenine bağlı olmaksızın, alınan tüm antiromatizmal - antienflamatuar ilaçlar orta - ileri yaş grubu erkeklerde iktidarsızlığa neden oluyor. Finlandiya Tampere Üniversitesi'nden Dr. R. Shiri ve ekibi tarafından yürütülen araştırmanın sonuçlarına göre daha önce romatizmal hastalıklara bağlı ağrıların neden olduğu sanılan iktidarsızlığın aslında kullanılan antiromatizmal ilaçlardan kaynaklandığı tespit edildi.
50-70 yaş arası 1126 erkek üzerinde 1994 yılında yapılan anketlere göre herhangi bir iktidarsızlık sorunu olmayan erkeklerin 5 yıl sonra tekrarlanan anketlerinde bu süre içinde düzenli antiromatizmal ilaç kullanmak zorunda olanların binde 97'sinde iktidarsızlık sorunu olduğu, kullanmayanlarda ise bu oranın binde 35 oranında kaldığı tespit edildi.


Antiromatizmal ilaç kullanan grubun istatistiklerine göre iktidarsızlık gelişimi teşhise bağlı değildi. Sonuç itibariyle antiromatizmal ilaç kullananlarda, kullanmayanlara göre iktidarsızlık gelişme riski iki kat (%200) artmıştır. Romatizmal bir hastalığı olduğu halde antiromatizmal ilaç almayanlarda ise bu risk sadece %30'dur.


Kaynak: Reuters Health Information

CİNAYETE SÜRÜKLEYEN İLAÇ !



Antidepresan ilaçların üzerine "Çocuklarda intihar eğilimi yaratabilir" ibaresini koyduran Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, şimdi de Efexor'un hastayı cinayet işlemeye sevk edebileceğini açıkladı. 2001'de 5 çocuğunu küvette boğarak öldüren kadın da bu ilacı kullanıyordu. ABD'nin en büyük ilaç firmalarından biri olan Wyeth, ürettiği Efexor adlı antidepresanın nadir de olsa hastalarda cinayet eğilimi yarattığını tespit etmesine rağmen bu bulguyu kamuoyuyla paylaşmamakla suçlandı.
2005'te dünya çapında 3.46 milyar dolarlık satış yapan ilacın bu yan etkisinin geçen yıl firma tarafından fark edilerek ilaçla ilgili iç raporlara dahil edildiği ancak bunun firma dışındaki çevrelere iletilmediği bildirildi. Efexor'un 'cinayet eğilimi yaratabileceği' şeklindeki yan etkisi, başka bir bağımsız ilaç kontrol kurumunca 2 hafta önce tesadüfen fark edildi.

Efexor'la ilgili yeni bulgular, 2001 yılında 5 çocuğunu su dolu küvette boğarak öldüren Andrea Yates'in (42) davasıyla tekrar gündeme geldi. Wyeth, ilaçla ilgili bu yan etkinin kanıtlanmış olmadığını vurgulasa da, Yates'in çocuklarını öldürmeden birkaç ay önce ilacı kullanmaya başladığı vurgulandı. İdamla yargılanan, ancak cezası 'ağır depresyon' nedeniyle ömür boyu hapse çevrilen Yates, "Banyo yapacağız" diyerek çocuklarını tek tek banyoya götürüp, küvette boğmuştu. Öldürmeye 6 aylık Mary ile başlayan Yates, daha sonra 2 yaşındaki Luke, 3 yaşındaki Paul ve 5 yaşındaki John'u boğmuş; 7 yaşındaki Noah ise "Anne yapma" diye bağırarak kaçmaya başlamıştı, Cinnet getiren Yates, onu da öldürmüştü. Cinayetlerden 1 ay önce Efexor dozajını iki kat artıran Yates'in avukatı, şimdi Wyeth'in, tüketicileri bu konuda uyarması gerektiğini belirtiyor. 2 hafta önce tekrar yargılanmaya başlanan Yates'in davasına yeni bulgunun etki edip etmeyeceği ise bilinmiyor. Bu ilacın binde 1 oranında cinayet eğilimine yol açabileceğini ifade eden Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), benzer bir olayda, sonradan ortaya çıkan bulgulara dayanarak, bütün antidepresan ilaçların kutusuna "Gençlerde ve çocuklarda intihar eğilimi yaratabilir" ibaresi koyulmasına hükmetti. Şimdi benzer bir önlemin Efexor için alınacağı duyuruldu.


Kaynak: Vatan

BU İLACA DİKKAT EDİN !



Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA, kendi grubundaki diğer ilaçlara göre "çok daha toksik" olduğu ve karaciğer yetmezliğine yol açtığı gerekçesiyle "Ketek" adlı antibiyotiğin "acilen yasaklanmasını" ve piyasadan toplatılmasını istedi. "Ketek"in satış ve tüketiminin ise Türkiye’de "patladığı" ortaya çıktı. Ketek’in hekimlerce hastalara yazılmasındaki bazı kısıtlamaların kaldırıldığı 2005 yılından itibaren, sadece SSK’daki satışın "astronomik" ölçüde arttığı resmi verilerde görüldü. CHP Ordu Milletvekili Sami Gündoğdu’nun soru önergesini yanıtlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre, Aventis firmasına ait "Ketek" adlı antibiyotiğin SSK’ya satış miktarı 2004’te 28.060 kutu iken, 2005’te tam 17 kat artışla 485.000 kutuya ulaştı.


Maliyeti de 2004’e göre 2005’te 23 kat artarak 978.000 YTL’den 22.500.000 YTL’ye yükseldi. 2006 yılında bu rakamların daha da artması bekleniyor. Tıp Kurumu Başkanı Dr. Mehmet Altınok ve Dr. Ali Rıza Üçer, bir raporla durumu öngördüklerini belirterek şunları dile getirdiler: "2005’ten önce Ketek’i yalnızca enfeksiyon, göğüs ve KBB uzmanları yazabiliyordu. SSK’da 2005’teki düzenlemeyle Ketek’in de arasında olduğu 6 kalem ilacı pratisyen hekimler de dahil tüm doktorlar yazmaya başladılar. FDA’nın sakıncalı bulduğu Ketek’in sadece SSK’ya bir yılda maliyeti 23 kat artarak 22.500.000 YTL’ye ulaştı. Türkiye 2005’te ilaca 9-10 milyar dolar para ödedi. Bu savunma harcamalarımıza denk bir harcama."


Kaynak: Hürriyet