DOĞAL MASKELER


SİYAH NOKTALAR İÇİN MASKELER


MASKE (I)


Limon suyu ile yoğurdu karıştırıp gözlerinize değmeyecek şekilde yüzünüze sürün ve 15 dakika kadar bekleyin.

Limon suyu cildinizi dezenfekte eder, sivilcelerinizi kurutur ve siyah noktaların azalmasına yardımcı olurken; yoğurt ise cildinizi beseleyerek nemlendirici vazifesi görür. Aynı zamanda cildinizin yağ miktarını dengeler.

Haftada bir defa uygulayabileceğiniz bu maskenin ardından yüzünüzü ılık su ile yıkayabilirsiniz.

Ayrıca isterseniz, maskenizi çıkardıktan sonra, cildinizi içerisine papatya çiçekleri atılmış, kaynamış su buharına 5 dakika kadar tutabilirsiniz. Papatya cildinizi dinlendirir ve canlılık kazandırır..


MASKE (2)


1 tatlı kaşığı mısır unu ve 1 tatlı kaşığı yoğurdu karıştırıp, göz çevreniz hariç cildinize uygulayın.. 15 dakika kadar sonra cildinizi yıkayın..
İsterseniz, ardından papatyalı su buharına yüzünüzü 5 dakika kadar tutabilirsiniz. Haftada bir defa uygulayabileceğiniz bu maske, siyah noktaların azalmasına yardımcı olacaktır.


KAYNAK:hanımlar.com

SAĞLIĞINI KORU



Filozofun biri Konfüçyüs’e gelerek sordu: - Efendim, ölülerin ruhuna ne faydamız olabilir? Ve Konfüçyüs ona cevap verdi: - Senin dirilere ne faydan var ki, ölülere olan faydadan söz ediyorsun? Sen önce dirilere faydalı olmayı öğren ben sana ölülere nasıl faydalı olacağını söylerim. Filozof devam etti: - O halde beni ölüm hakkında bilgilendirir misiniz? - Sen dedi Konfüçyüs, önce yaşama dair bilgiyi öğren ben sana daha sonra ölüme dair bilgiyi öğretirim.


Evrenin makro kozmos insanın ise mikro kozmos olduğunu biliyoruz. Yani insan, evren dediğimiz sonsuzluğun küçük bir özetini yansıtan, evren ağacının âdeta çekirdeği olan en bilinçli varlıktır. Evrenin su, hava, ateş ve topraktan meydana gelen elementer yapısını insanda aynen gördüğümüz gibi buna ilaveten insanda soyut ve ruhsal bir kimlik de görmekteyiz. Ve sonuçta nereden bakılırsa bakılsın insan bu hayatın bir öznesidir, nesnesi değil...


Ancak geçtiğimiz yüzyıllar insanı bu haysiyetli mevkiiden uzaklaştırmış ve bilimsel anlayış yükseldikçe dünyamız insancıllıktan çıkmıştır. Bugün artık 'doğal'la ilgisi kalmadığı ve doğal olgulara karşı duygusal bilinçaltı kimliğini yitirdiği için insan kendisini evrende yalıtılmış hissetmekte ve bunun büyük bir yalnızlığını yaşamaktadır. Doğal olguların simgesel anlamları yavaş yavaş bizlere unutturulmuştur. Artık nehrin ruhu yoktur ve ağaç insanın yaşam özünü taşımamaktadır. Taşlardan, bitkilerden, hayvanlardan insanlara seslenen deyişler gelmemekte ve insan da kendisini duyamayacakları inancıyla onlarla konuşmamaktadır. Kısacası doğa ile ilişki yok olmuş ve bu simgesel ilişkinin sağladığı derin duygusal enerji de bunlarla birlikte kaybolmuştur.


Sonuçta nereye mi gelinmiştir? Stres çağı, patlayan cinayet ve boşanma oranları, savaşlar, depresyonlar ve her kırk saniyede bir intihar eden insan manzarası... Bu gözyaşı istasyonuna geliş macerasını geçmişe bakarak daha ayrıntılı izah edebiliriz: Bilindiği gibi Antik Yunan maddenin en küçük birimi olarak atomu kabul ediyor ancak atomun parçalanabileceği gerçeğini bilmiyordu. Kökeni Greko-Latin Medeniyeti olan Batı Felsefesi de teoriği ve pratiği ile maddeyi temel alan bu düşünce sistemi üzerine yükseldi. Buna ilave olarak insanın kurdunun yine insan olduğu dayatmasıyla tepemizdeki ozonu deldi, denizleri kirletti, havadaki karbondioksit miktarını arttırdı. Yeryüzünü savaşlara bulayarak insanlığı altta kalanın canının çıktığı bir orman ahlakına iterek, onu kendi kaderiyle baş başa bıraktı.


Aslında 1920’lerde Einstein ve Max Planck ile başlayan bilimsel süreç atomu parçalamıştı. Maddenin yoğunlaşmış bir enerji olduğu ortaya çıkmış, her şeyin temelinin foton ve kuantlardan ibaret bir elektromanyetik dalga olduğu anlaşılmıştı ve Greko-Latin Medeniyetinin temel felsefesi böylece yıkılmıştı. Ancak daha sonra teknolojik ilerleme göz boyamacılığı ile bu gerçekler gözlerden kaçırılmışken bilhassa 90’lardan sonra bu gerçeklerin sayfaları aralanmaya başlandı. Özellikle teorik fizik, ak-kara delik gerçeği ve uzay araştırmaları ile evrenin enerji formatı reddedilemeyecek şekilde yeniden hatırlandı. Ve birden insanoğlu aslında az gitmiş uz gitmiş, dere tepe düz gitmiş ve karşılaştığı hakikatlerin 3000-5000 yıl önce Konfüçyüsler, Taolar, Budalar, Brahmalar, Upanishadlar, Kutsal Kitaplar, Eski Mısır, Aztek, İnka, Maya kültürleri ve İslam kültürü içinde de zaten yer alan bilgiler olduğunun hayretle farkına vardı.


İşte böylece her şey aslına geri döner prensibince insanoğlu bir dairesel döngü ile tekrar başa döndü... Bu yüzden günümüzde meditasyon, reiki enerjisi, ayurveda, yoga, qi-gong ve benzeri bioenerji konuları insanların en çok merak ettiği konular haline gelmiş oldu. Artık Newton Fiziği yerini Kuantum Fiziğine, Aristo’nun düz mantığı yerini diyalektik mantığa, madde ise yerini enerjiye bıraktı.


İşte 21. asrın en büyük öğretisi de budur: Diyalektik Mantığa Geçiş... Bizler bugün hangi renk, hangi ırk, hangi dilden olursak olalım insanlık ortak paydası altında evrenin bir egemeni olarak değil, evrenin bütün varlıkları içinde ama onlarla uyum halinde varolan kozmik bir beraberlik içinde olduğumuzu yeniden hatırlamaya başladık. Temennimiz, bu kozmik beraberliğin yaratılış hiyerarşisine uygun bir biçimde şekillenerek insanlığın yeşeren bir umudu haline dönüşmesi ve bu farkındalığı farketmiş olanların da, karanlıklardan bunalan insanlara bir mum yakarak etraflarını aydınlatma çabası içine girmeleridir.


Metin: Uzm. Dr. Suat ARUSAN

ANTİROMATİZMAL İLAÇ KULLANIMI İKTİDARSIZLIK NEDENİ Mİ?



Journal of Urology dergisinin Mayıs sayısındaki rapora göre, kullanım nedenine bağlı olmaksızın, alınan tüm antiromatizmal - antienflamatuar ilaçlar orta - ileri yaş grubu erkeklerde iktidarsızlığa neden oluyor. Finlandiya Tampere Üniversitesi'nden Dr. R. Shiri ve ekibi tarafından yürütülen araştırmanın sonuçlarına göre daha önce romatizmal hastalıklara bağlı ağrıların neden olduğu sanılan iktidarsızlığın aslında kullanılan antiromatizmal ilaçlardan kaynaklandığı tespit edildi.
50-70 yaş arası 1126 erkek üzerinde 1994 yılında yapılan anketlere göre herhangi bir iktidarsızlık sorunu olmayan erkeklerin 5 yıl sonra tekrarlanan anketlerinde bu süre içinde düzenli antiromatizmal ilaç kullanmak zorunda olanların binde 97'sinde iktidarsızlık sorunu olduğu, kullanmayanlarda ise bu oranın binde 35 oranında kaldığı tespit edildi.


Antiromatizmal ilaç kullanan grubun istatistiklerine göre iktidarsızlık gelişimi teşhise bağlı değildi. Sonuç itibariyle antiromatizmal ilaç kullananlarda, kullanmayanlara göre iktidarsızlık gelişme riski iki kat (%200) artmıştır. Romatizmal bir hastalığı olduğu halde antiromatizmal ilaç almayanlarda ise bu risk sadece %30'dur.


Kaynak: Reuters Health Information

CİNAYETE SÜRÜKLEYEN İLAÇ !



Antidepresan ilaçların üzerine "Çocuklarda intihar eğilimi yaratabilir" ibaresini koyduran Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi, şimdi de Efexor'un hastayı cinayet işlemeye sevk edebileceğini açıkladı. 2001'de 5 çocuğunu küvette boğarak öldüren kadın da bu ilacı kullanıyordu. ABD'nin en büyük ilaç firmalarından biri olan Wyeth, ürettiği Efexor adlı antidepresanın nadir de olsa hastalarda cinayet eğilimi yarattığını tespit etmesine rağmen bu bulguyu kamuoyuyla paylaşmamakla suçlandı.
2005'te dünya çapında 3.46 milyar dolarlık satış yapan ilacın bu yan etkisinin geçen yıl firma tarafından fark edilerek ilaçla ilgili iç raporlara dahil edildiği ancak bunun firma dışındaki çevrelere iletilmediği bildirildi. Efexor'un 'cinayet eğilimi yaratabileceği' şeklindeki yan etkisi, başka bir bağımsız ilaç kontrol kurumunca 2 hafta önce tesadüfen fark edildi.

Efexor'la ilgili yeni bulgular, 2001 yılında 5 çocuğunu su dolu küvette boğarak öldüren Andrea Yates'in (42) davasıyla tekrar gündeme geldi. Wyeth, ilaçla ilgili bu yan etkinin kanıtlanmış olmadığını vurgulasa da, Yates'in çocuklarını öldürmeden birkaç ay önce ilacı kullanmaya başladığı vurgulandı. İdamla yargılanan, ancak cezası 'ağır depresyon' nedeniyle ömür boyu hapse çevrilen Yates, "Banyo yapacağız" diyerek çocuklarını tek tek banyoya götürüp, küvette boğmuştu. Öldürmeye 6 aylık Mary ile başlayan Yates, daha sonra 2 yaşındaki Luke, 3 yaşındaki Paul ve 5 yaşındaki John'u boğmuş; 7 yaşındaki Noah ise "Anne yapma" diye bağırarak kaçmaya başlamıştı, Cinnet getiren Yates, onu da öldürmüştü. Cinayetlerden 1 ay önce Efexor dozajını iki kat artıran Yates'in avukatı, şimdi Wyeth'in, tüketicileri bu konuda uyarması gerektiğini belirtiyor. 2 hafta önce tekrar yargılanmaya başlanan Yates'in davasına yeni bulgunun etki edip etmeyeceği ise bilinmiyor. Bu ilacın binde 1 oranında cinayet eğilimine yol açabileceğini ifade eden Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), benzer bir olayda, sonradan ortaya çıkan bulgulara dayanarak, bütün antidepresan ilaçların kutusuna "Gençlerde ve çocuklarda intihar eğilimi yaratabilir" ibaresi koyulmasına hükmetti. Şimdi benzer bir önlemin Efexor için alınacağı duyuruldu.


Kaynak: Vatan

BU İLACA DİKKAT EDİN !



Amerikan Gıda ve İlaç Dairesi FDA, kendi grubundaki diğer ilaçlara göre "çok daha toksik" olduğu ve karaciğer yetmezliğine yol açtığı gerekçesiyle "Ketek" adlı antibiyotiğin "acilen yasaklanmasını" ve piyasadan toplatılmasını istedi. "Ketek"in satış ve tüketiminin ise Türkiye’de "patladığı" ortaya çıktı. Ketek’in hekimlerce hastalara yazılmasındaki bazı kısıtlamaların kaldırıldığı 2005 yılından itibaren, sadece SSK’daki satışın "astronomik" ölçüde arttığı resmi verilerde görüldü. CHP Ordu Milletvekili Sami Gündoğdu’nun soru önergesini yanıtlayan Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı Murat Başesgioğlu’nun verdiği bilgiye göre, Aventis firmasına ait "Ketek" adlı antibiyotiğin SSK’ya satış miktarı 2004’te 28.060 kutu iken, 2005’te tam 17 kat artışla 485.000 kutuya ulaştı.


Maliyeti de 2004’e göre 2005’te 23 kat artarak 978.000 YTL’den 22.500.000 YTL’ye yükseldi. 2006 yılında bu rakamların daha da artması bekleniyor. Tıp Kurumu Başkanı Dr. Mehmet Altınok ve Dr. Ali Rıza Üçer, bir raporla durumu öngördüklerini belirterek şunları dile getirdiler: "2005’ten önce Ketek’i yalnızca enfeksiyon, göğüs ve KBB uzmanları yazabiliyordu. SSK’da 2005’teki düzenlemeyle Ketek’in de arasında olduğu 6 kalem ilacı pratisyen hekimler de dahil tüm doktorlar yazmaya başladılar. FDA’nın sakıncalı bulduğu Ketek’in sadece SSK’ya bir yılda maliyeti 23 kat artarak 22.500.000 YTL’ye ulaştı. Türkiye 2005’te ilaca 9-10 milyar dolar para ödedi. Bu savunma harcamalarımıza denk bir harcama."


Kaynak: Hürriyet

ÖMRÜ UZATAN 7 GIDA



Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü (AICR), vücudu kanser, kalp krizi, Alzheimer ve diyabet gibi ciddi rahatsızlıklara karşı koruyan besinlerin listesini açıkladı.


Kalbi koruyor BADEM: Her gün, bir çay fincanın yarısını dolduracak miktarda, yani 30 gram badem yemeyi ihmal etmeyin. Omega-3 asitli yağları açısından oldukça zengin bir besin olan badem, kandaki kötü kolesterol (LDL) oranını yüzde 4.4 oranında düşürüyor. Badem böylece damar tıkanıklıklarını önleyerek, dolaşım sisteminin düzenli olarak çalışmasını sağlıyor; kalbi koruyor.


Diyabeti Önlüyor KAHVE: Diyabete karşı vücudu koruyor. Kahvede bulunan kafein maddesi, diyabete yakalanma riskini yüzde 35 azaltıyor. Ayrıca ağrı kesici özelliği de bulunuyor. Ancak kahveyi mutlaka kalsiyum deposu olan sütle için. Böylece kafeinin kemikleri zayıflatmasını engellemiş olursunuz.


Sinirleri rahatlatıyor TARÇIN: Her yemekten sonra içinde bir miktar tarçın bulunan bir tatlıyemeyi unutmayın. Tatlı yemek istemiyorsanız, küçük bir çay kaşığı dolusu tarçını doğrudan suya ekleyerek içebilirsiniz. Tarçın kan şekerini düzenliyor, ayrıca sinir sistemini rahatlatıyor. Öte yandanköri baharatının içinde bulunan Tumerik adlı maddenin eklem iltihabını ve romatizmayı önlediğini unutmayın.


Patatesi haşlayın PATATES: Antioksidanlar yönünden çok zengin. Amerikan Tarım Dairesi'ne göre en yararlı 100 besinler arasında 17. sırada yer alıyor. Akciğer kanseri, diyabet ve kalp krizine karşı koruyor. Ancak patatesi kızartmak yerine, yağsız bir şekilde haşladıktan veya fırında pişirdikten sonra yemeyi tercih edin.


Kaslar için faydalı SEBZE ÇORBASI: Doyurucu ancak kalorisiz bir yiyecek olduğu için özellikle kilo vermek isteyenlerin bir numaralı tercihi. Ayrıca,özellikle sebze çorbası sodyum bakımından zengin. Bir kase sebze çorbasında 500 miligram sodyum bulunuyor. Sodyum, sinir sistemi ve kasların düzenli olarak çalışmasını sağlıyor. Ayrıca vücuttaki sıvı miktarının dengesini düzenliyor. Ancak günde 1500 miligramdan fazla sodyum tansiyon ve kalp rahatsızlıkları konusunda tam bir ters etki yaratıyor.


Kansere karşı birebir ZEYTİNYAĞI: Zeytinyağı kanser riskini azaltıyor. Günde 25 ml. zeytinyağı alanların idrarlarında, hücrelere zarar veren "8oxodG" adlı maddenin seviyesinin azaldığını ortaya çıkardı. Zeytinyağı kanserin yanı sıra iyi kolesterol (HDL) oranın artmasını sağlayarak kalbi koruyor, 1 çorba kaşığı zeytin yağında 120 kalori bulunuyor. Bu nedenle günde 6 çorba kaşığını geçmeyin.


Kanseri engelliyor ÇAY: Siyah veya yeşil olsun, çayın her türü kanser riskinin azaltılmasında etkili bir rol oynuyor. Çay, kadınlarda rahim kanserine yakalanma riskini yüzde 50 azaltıyor. Göğüs kanseri içinse bu oranyüzde 60'a kadar çıkıyor. Çay ayrıca Alzheimer ve kalp krizine karşı vücudu koruyor.

KALP SAĞLIĞI


*Un ve şekerden kaçınarak insülin direncini yenin.

* Hiçbir şekilde tatlandırıcı ve tatlandırıcı içeren 'light' hafif yiyecek ve içecek tüketmeyin.

* Katkı maddesi ilave edilmiş, paketlenmiş gıdaları yemeyin. Taş devri diyetini uygulayın.

* Bol taze sebze ve meyve yiyin

* Yeterli omega-3 alın; ayçiçeği, mısır, soya, pamuk ve margarin gibi yağları diyetinizden çıkartın. Bunların yerine zeytinyağı ve doğal hayvani yağları (tereyağı, iç yağı ve kuyruk yağı) yiyin.

* Kefir, yoğurt, turşu, sirke, nar ekşisi ve boza gibi probiyotiklerden (faydalı mikroplar) zengin gıdalarla beslenin.

* Özgür dolaşan hayvanların etini ve yumurtasını yiyin. Mümkünse manda sütü kullanın. Süt yerine süt ürünlerini (yoğurt, peynir) tercih edin.

* Günde iki diş sarımsak ve/veya 1 baş kuru soğan tüketin.

* Günde 1-2 tatlı kaşığı zerdeçal tozu tüketin

* Yeşil ve siyah çay tüketin (şekersiz!)

* Streslerden uzak durun

* İyi uyuyun.

* Çevresel toksinlerden ve sigaradan uzak durum.

* D vitamini düzeylerinizi yükseltmek için dengeli bir şekilde güneşlenin ya da D vitamini takviyesi alın.

* Yeteri derecede egzersiz yapın

* Alkol kullanmayın

* İşlenmiş soya ürünü yemeyin.

* Yemekleri geleneksel yöntemler (buğulama, buharda pişirme) ile pişirin. Turbo fırınlar da kullanılabilir.

* Hızlı pişirme yöntemleri (mikrodalga gibi) besin kayıplarına yol açar; ayrıca kanserojen ihtiva eder.

* Daha çok toprak (güveç), cam ya da kalaylı bakır kapları tercih edin. Emaye ve çelik tencere daha sonraki tercihlerdir.

* Teflon ve alüminyumu ise kesinlikle kullanmayın.


Kaynak: İTÜ Cerrahpaşa Tıp Fak/ Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları ABD Metabolizma ve Beslenme Bilim Dalı Başkanı