Dr.Uğur Göğüş "KANSIZLIK"


Dr.Uğur Göğüş'e Göre Kansızlığa yani anemiye neden olan başlıca yapıcı unsurlar;


· Vitamin ve demir eksikliği
· Kan kaybı
· Ciddi bir iltihaplanma, enfeksiyon, hastalık
· Genetik bozukluklar
· Başka hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçlar ve bunların yan etkileri.

Özellikle başka ilaçların yan etkileri kırmızı kan hücrelerinin azalması şeklinde kendini gösterebilir. Bunun yanında diabet, kalp hastalığı olanlarla kanserli hastalar, arthrit gibi iltihaplanmaları olanlar ve kronik böbrek yetmezliği olanlar her an kansızlık riski ile karşı karşıyadır. 65 yaş üzerinde olanlar, ağır bir operasyon geçirmiş olanlar ve AIDS'li hastalarda bu riskle karşı karşıyadır.


Aşağıdaki belirtiler kansızlıkta en sık rastlanılan belirtilerdir;

>>Enerji eksikliği ve halsizlik
>>Soğuk hissetme, üşüme
>>Baş dönmesi, sersemlik hali
>>Kalp atışlarının hızlı olması(taşikardi), bazen kalp çarpıntısına kadar varabilir.
>>Konsantrasyon kaybı
>>Kızgın, üzüntülü his ve depresyon hali
>>Solunumun rahat olmaması ve bazen nefes darlığı


Dr Uğur Göğüş Böbrek Yetmezliğine Karşı Korunma Yöntemleri

İşte Dr Uğur Göğüş'e Göre Böbrek Yetmezliğini Tetikleyen Besinler:


· Parasetamol içeren ilaçların sık kullanımı.
· Mantar zehirlenmeleri
· Kalıcı diş eti iltihaplanmaları
· Kalp ve damar hastalıkları
· Kansızlık
· Stres
· İç ve dış kanama
· Yetersiz su tüketimi
· Trauma
· Fazla fosfor, sodyum, klor alımı(fazla şeker ve tuz tüketimi)
· Fazla protein tüketimi
· Yetersiz potasyum alımı
· Çok fazla asit içeren gıdaların tüketimi(kola, soda v.b.)

KORUNMAK İÇİN NE YAPMALIYIZ?

Böbrek yetmezliği ve hastalıklarına karşı korunmada mutfağınızda bol miktarda bulundurmanız ve tüketmeniz gerekenler;
Brokoli Pırasa
Brüksel lahanası Mercimek
Ispanak Yeşil biber
Karnıbahar Maydanoz
Beyaz lahana Keçi boynuzu
Taze bakla Havuç
Bezelye Enginar
Nohut Kereviz
Marul
Patates
Fasulye
Kuru meyve
Çilek
Böğürtlen
Buğday
Yulaf
Mısır
Pirinç
Soya
Uzak durulması gerekenler:
Et
Süt
Et ürünleri(pastırma, salam, sosis vb.)
Süt ürünleri(peynir, yoğurt vb.)
Tütsülenmiş ürünler
Kürlenmiş ürünler(hazır turşu vb.)
Fermente ürünler
Asitli ürünler(kola, soda gibi)
Kabartma tozu
Tuz, şeker
Kraker





Daha Ayrıntılı Bilgi İçin: Dr Uğur Göğüş: http://www.metu.edu.tr/~gugur/bobrek.htm

DR.UĞUR GÖĞÜŞ KANSERE KARŞI GIDA REHBERİ


ODTÜ Gıda Mühendisliği Bölümü öğretim görevlisi Dr. Uğur Göğüş'ün, son yıllarda dünya genelinde görülme sıklığı artan çeşitli kanser türlerinden korunma ve tedavi sürecinde tüketilmesi faydalı olan besinlerle ilgili "Kansere Karşı Gıda Rehberi" isimli kitabı çıktı.

Göğüş, Pehlivan Yayınlarından piyasaya sürülen kitabında, kansere doğrudan etkisi olan gıdalar, beslenme türünün kanserle ilişkisi, seçilecek gıdaların tüketilmesi ile kanserden korunma yolları ve tedavi sürecinde hangi yiyeceklerin tüketilmesi gerektiği gibi birçok konuya açıklık getiriyor.
KİTAPTAN ALINTILAR
>>Soya fasulyesi ve soyalı ürünlerde bulunan soya proteinler, hayvansal proteinlerin kalitesine yakın bitkisel protein grubunu oluşturuyor ve içindeki "daidzein" ve "genistein" maddeleri özellikle prostat ve göğüs kanseri riskini azaltıyor, kontrol altına alıyor.
>>Brokoli, karnabahar, beyaz lahana gibi iç içe yapraklı, dallı ve köklü sebzeler de içindeki "isotiyonat" adlı maddenin etkisiyle kanser oluşumunu engelliyor. Bu madde, en çok brokolide bulunuyor.
>>Kansere karşı korunmada, sebze ve meyvelerin, kabuk, zar, sap, çekirdek gibi sindirilmeyen kısımlarını oluşturan lifli gıdaların tüketilmesi gerekiyor. Bu nedenle özellikle mide ve bağırsak kanserinden korunmak için patates kızartırken kabuklarının soyulmaması, elma, şeftali, domatesin kabuklu tüketilmesi öneriliyor. Çünkü, lifler sayesinde kanserojen maddelerin bağırsaklardan emilerek kana karışması ve diğer organlarda kanser oluşturma riski azalıyor.
>>Bitkisel yağların kızartmalarda çok az ve bir kez kullanılması, ayrıca sucuk, salam ve ızgara yapılan gıdaların sık tüketilMEMESİ gerekiyor.
>>İçerdiği Omega 3 yağ asitleri dolayısıyla kansere karşı koruyucu olan balık tüketilmesi, günde 8-10 adedi geçmeyecek şekilde kabuklu yemiş yenilmesi, havuç, domates, soğan, sarımsak, kereviz, enginar ve semizotunun mutfakta bol kullanılması, sütsüz bitter çikolata tüketilmesi ve sentetik östrojen hapları yerine soya ve soyalı ürünlerdeki bitkisel östrojenlerin tercih edilmesi, hazır turşu, ekmek, kek ve çorba gibi gıdalardan uzak durulması, un, tuz ve şekerin olabildiğince az tüketilmesi gerekiyor.
Dr. Uğur Göğüş Sitesi : http://www.metu.edu.tr/~gugur/index.htm

SAĞLIKLI YAŞAM ÖNERİLERİ

E-MAİL DEN GELEN BİR İLETİYİ SİZLERLE PAYLAŞMAK İSTEDİM. HİÇ DEĞİŞTİRMEDEN OLDUĞU GİBİ AKTARIYORUM.
1-SUYU SEVİNİZ. GÜNE İKİ BARDAK SU İÇEREK BAŞLAYIP, GÜN BOYUNCA 2-2,5 LİTRE SU TÜKETMEYE ÇALIŞINIZ.
2-HER SEBZE VE MEYVEYİ MEVSİMİNDE EN AZ İKİ DEFA TÜKETİNİZ. DOĞANIN TAMAMINI KULLANMIŞ SAYILIRSINIZ.
3-ÇOCUKLAR İÇİN SÜTÜ, BÜYÜKLER İÇİN DE ÖZELLİKLE YOĞURDU HER GÜN SOFRANIZDAN EKSİK ETMEYİNİZ. YAŞAMIN SIRLARINDAN BİRİ OLAN PROBİYOTİKLERİ BÜNYENİZE ALMIŞ OLURSUNUZ.
4-HASTA OLMASANIZ BİLE, ŞİFALI OTLARI/BİTKİLERİ KULLANARAK VÜCUT DİRENCİNİZİ (BAĞIŞIKLIK SİSTEMİ) KUVVETLİ TUTUNUZ.
5-EVİNİZDE KURUTULMUŞ NANE, IHLAMUR, ADAÇAYI, KEKİK, KUŞBURNU, FESLEĞEN,KETEN TOHUMU, ZENCEFİL, ÇÖREKOTU, GÜNLÜK, YEŞİL ÇAY İLE SOĞAN VE SARIMSAĞI HER ZAMAN BULUNDURUNUZ. HER GÜN BUNLARDAN EN AZ BİRİNİ KULLANMAYA ÇALIŞINIZ. BUNLAR VÜCUDUNUZUN KORUYUCU ŞÖVALYELERİDİR.
6-SARIMSAK, SOĞAN, TERE, MAYDANOZ, NANE, DEREOTU, ROKA, FESLEĞEN TÜRÜ YEŞİLLİKLERİ FAZLA TÜKETİNİZ. BUNLAR VÜCUDUNUZUN YAKIN KORUMALARIDIR.
7-SALATANIZI MÜMKÜN OLDUĞU KADAR ÇOK ÇEŞİTTEN OLUŞTURUNUZ.
8-HAZIR ÇORBALAR YERİNE KENDİ YAPTIĞINIZ ÇORBALARI TERCİH EDİNİZ. GIDANIN EN DOĞALINI ELDE ETMİŞ OLURSUNUZ.
9-KIŞ İÇİN EV YAPIMI DOMATES SALÇASINI TERCİH EDİNİZ. DOMATES DOĞANIN BİZE ARMAĞANI HARİKA BİR ANTİOKSİDANDIR.
10-KATKI MADDELERİ İÇEREN GIDALARI, MEVSİM DIŞI SEBZE VE MEYVELERİ FAZLA TÜKETMEYİNİZ. BÜNYENİZİ FAZLA DİNAMİTLEMEMİŞ OLURSUNUZ.
11-YILDA DÖRT KEZ, ON BEŞ GÜN HİÇ ET TÜKETİLMEMESİ YARARLIDIR.
12-GÜNLÜK 3-4 ADET BADEM, CEVİZ VE FINDIK ALMANIZ SİZİ HER DAİM KUVVETLİ KILAR,
13-HAFTADA EN AZ 2 KEZ BAKLİYAT VE BALIK TÜKETMEĞE ÇALIŞINIZ.
14-SICAK YEMEKLER İÇİN TOPRAK, ÇELİK VE CAM KAPLARI TERCİH EDİNİZ.
15-KIŞ AYLARINDA TULUM PEYNİRİ, PORTAKAL, LİMON, GREYFURT, MANDALİNA VE KUŞBURNU TÜKETİMİNİ ARTIRINIZ.
16-KIŞIN DIŞARIDA İŞLERİNİZ YOĞUN İSE; GÜNE PEKMEZ İÇEREK BAŞLAYINIZ. BU UYGULAMA VÜCUDUNUZUN ANTİFRİZİDİR.
17-ZİHİNSEL ÇALIŞIYORSANIZ KURU ÜZÜM YİYİNİZ. BEYNİNİZ ENERJİSİZ KALMASIN.
18-EKMEK TERCİHİNİZİ KEPEKLİDEN YANA KULLANINIZ. BAĞIRSAKLAR KEPEKLİ TAM POSALARLA TANIŞSIN.
19-HER SABAH 20 DAKİKA DERİN NEFES ALIP VERME ÇALIŞMASI YAPILMASI, HER NEFES ALIMLARINDA 4-5 SANİYE NEFESİN İÇİMİZDE TUTULMASI ÇOK YARARLIDIR.DOĞRU NEFES ALDIĞIN KADAR HAFİFLERSİN.
20-SABAHLARI OFİS VE EVİNİZİ 5 DAKİKA TAM HAVALANDIRARAK MAKSİMUM DÜZEYDE OKSİJEN, GÜNLÜK 30 DAKİKA TEMPOLU YÜRÜMEKLE DE TÜM ORGANLARINIZIKAZANIRSINIZ.
21-GÜLMEYİ HİÇ ERTELEMEYİNİZ. RUHUNUZUN EN İYİ İLAÇLARINDANDIR.
22-GECE UYKU ORTAMININ KARANLIK OLMASI, YORGUNLUK DURUMLARINDA İSE ÖĞLEYİN KISA SÜRELİ UYKULAR İYİDİR. VÜCUDUMUZDAKİ PEK ÇOK RESTORASYON İŞLEMİ GECE,KISA SÜRELİ UYKULARDA DA GÜNLÜK TAMİRATLAR YAPILMAKTADIR.
23-FIRSAT BULDUKÇA TOPRAĞA ÇIPLAK AYAKLA BASINIZ. TÜM OLUMSUZLUKLARINIZ TOPRAĞA GEÇER.
24-HER GÜN 5 DAKİKA GÖZLERİNİZİ KAPATIP HİÇBİR ŞEY DÜŞÜNMEMEYİ ÖĞRENİNİZ.BU SİZİN YENİDEN DOĞUMUNUZ GİBİDİR.
25-YAŞAMINIZ BOYUNCA, VÜCUDUNUZU ÇOK KÖTÜ ÜŞÜTMEMEYE ÇALIŞINIZ.
26-KAHVALTI MASANIZDA BALI HER DAİM BULUNDURUNUZ. BİN BİR ÇİÇEĞİN ÖZÜTÜDÜR O.
27-YAĞ TERCİHİNİZİ GENELDE ZEYTİNYAĞINDAN TARAFA KULLANINIZ. VÜCUDUNUZ HEP BUNU BEKLER.
28-KAHVALTININ MUTLAKA TAM YAPILMASI, ÖĞLE ÖĞÜNÜNÜN ORTA, AKŞAM ÖĞÜNÜNÜN DE HAFİF ALINMASI HER DAİM İYİDİR.
29-TUZ VE ŞEKERİ BÜNYENİZE ÖLÇÜLÜ ALINIZ. BUNLARIN AZI KARAR FAZLASI HEP ZARARDIR.
30-MARGARİNLERİ FAZLA KULLANMAMAK CİLDİNİZE, KALBİNİZE VE DAMARLARINIZA VERDİĞİNİZ EN BÜYÜK ÖDÜLDÜR.
31-GÜNLÜK BİR ELMA VE BİR HAVUCUN BÜNYENİZDE HARİKALAR YARATTIĞINI UNUTMAYINIZ.

MANYETİK ALAN TEDAVİLERİ


Mıknatıslar bin yıllardır tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Magnet (mıknatıs) terimi adını Manisa'dan (Magnesia) alır. Antik bir Grek medeniyeti olan Magnetler, metalleri kendine çeken değişik bir "taş" keşfettiklerinde buna yaşadıkları toprakların adını vermişlerdir.

Benzer dönemlerde Çin medeniyetinde de mıknatıstan bahsedilmiş ve tıbbi kullanımıyla ilgili kayıtlara rastlanmıştır. İnsanlar hayatları boyunca dünyanın geomanyetik alanının etkisinde yaşarlar. Vücudumuzda da istisnasız her hücre birer küçük pil gibi çalışır ve herbirinin elektriksel ve elektromanyetik bir varlığı sözkonusudur.

Bu manyetik varlık hücresel fonksiyonlarınregülasyonunda önemli bir yer tutar. Tüm vücut düşünüldüğünde ise hassas manyetometreler tarafından ayrıntılı olarak ölçülebilen bir elektromanyetik değer ortaya çıkar. Görülmüştür ki hastalıklar sırasında bu manyetik alan değerinde ciddi değişmeler olmaktadır.

Dr. Nakagawa, Japanese Medical Journal'da yayınlanan "Manyetik Alan Eksiklik Sendromu ve Manyetik Tedavi" adlı makalesinde dünyanın manyetik alanının insan sağlığı açısından önemini vurgulamış ve modern hayatta kullanılan betonarme binaların ve otomobillerin insanoğlunu bu manyetik alandan yoksun bıraktığını belirtmiştir.

Manyetik alan kaybı insan organizmasında strese bağlı sorunları artırır. Başağrısı, Kronik Yorgunluk Sendromu (CFS), eklem kireçlenmeleri, allerjiler, kas ağrıları ve kramplar da manyetik alan eksikliğine bağlı sorunlar gibi gözükmektedir. Amerika ve Rusya'nın yaptığı araştırmalar göstermiştir ki; astronotlarda ortaya çıkan osteoporoz (kemik erimesi), uzay boşluğunda vücudun manyetik alandan mahrum kalmasına bağlıdır.

Bugün manyetik alan tedavileri tıbbın ayrılmaz bir parçası olmuştur. Avrupalı ortopedi uzmanları standart tedavilerle kaynamayan kırık uçlarına manyetik alan uygulayarak iyi sonuçlar elde etmektedirler. Bu tedavi yönteminin astım, hipertansiyon, romatizmal hastalıklar, kemik erimesi, varis ülserleri, uykusuzluk ve anksiyetede tedavi edici etkinliği ispatlanmıştır.

AĞRI KESİCİ BAĞIMLISI MISINIZ

Denizli Devlet Hastanesi Nöroloji Uzmanı Doç. Dr. Osman Bölükbaşı, "Tüm ilaçların birer zehir olduğu, onları zehirden ayıranın miktar olduğu unutulmamalı" dedi. Osman Bölükbaşı, AA muhabirine yaptığı açıklamada, Türkiye’de son 20 yılda ağrı kesici kullanımının arttığını, bunun reçetesiz ilaç satışının yaygın olmasından kaynaklandığını söyledi. Yüksek dozda alınan ilaçların hayati tehlikeye bile yol açtığına dikkati çeken Bölükbaşı, şöyle konuştu:

"Aslında tüm ilaçların birer zehir olduğu, onları zehirden ayıranın miktar olduğu unutulmamalıdır. Günlük hayatta sürekli baş ağrısı çeken ve dikkat gerektiren bir işte çalışan kişi bu gerçeği kolaylıkla unutabilir. İşini yapabilmek için ilacını alır ve belki de üzerine bir kahve ya da çay içer. Kendisini günün belli bir saatinde iyi hisseder. Ağrısı azalmıştır, kahvedeki kafein ağrının azalmasında etkili olmuş, ayrıca kişinin dikkatini de artırmıştır. Ancak ağrı pusudadır ve ilacın etkisi geçince yeniden kendini gösterecektir. Kişi yine ilaç alma ve böylelikle kendini iyi hissetme yoluna girerse artık ağrı kesici bağımlılığı için muhtemel bir adaydır."

Kronik ağrı yakınması olan kişilerin uygun tedaviye başlamadıklarında sürekli ağrı kesici kullanma yoluna gidebileceklerini anlatan Bölükbaşı, şunları kaydetti:

"İki yıldan fazla süreyle ayda ortalama 20 ve üzerinde ağrı kesici hap tüketen bir kişinin, ağrı kesici bağımlısı haline geldiğini söyleyebiliriz. Ağrı kesici kullanımında en büyük zararı mide, 12 parmak bağırsağı ve böbrekler çeker. Mide ve böbrek dokuları hasarı sonunda ölümcül kanama ya da böbrek yetmezliklerine kadar gidebilir.Ayrıca daha da sinsi bir tehlike, kişinin farkında olmadan bir ağrı kesici bağımlısı olmasıdır. Uzun süre uygun tedavi yapılmayan migren ya da gerilim tipi baş ağrılarında, kişi kolaylıkla ağrı kesici müptelasına dönüşebilir. Bunda bazen doktorların da kusuru vardır."

Bölükbaşı, teşhis konulmadan ağrı kesici reçetesi yazılmasının kişinin uyku düzeni ve cinsel yaşamını da etkileyebileceğini sözlerine ekledi.

DR. TURGAY ÇINAR: "DOKTOR SÜLÜKLER"


İndigo Dergisi'nden Gülşen Kaş'ın Dr. Turgay Çınar ile yaptığı röportaj "Sülükle Tedavi" hakkında oldukça farklı ve yararlı bilgilerle dolu.


Doktor Sülükler Hayat Veriyor

Sülükle tedavi anlamına gelen Hirudoterapi, antik çağlardan beri hekimler tarafından tedavi aracı olarak kullanılmıştır. Gözleri ve işitme organları olmayan sülükler, 104 farklı bio aktif madde sayesinde, vücuttaki pis kanı emerek toksinlerin atılmasını sağlıyor.

Her derde deva sülükler, başta Amerika, Almanya ve Rusya olmak üzere, yaygın olarak kullanılıyor. Son yıllarda Türkiye’de de kullanılmaya başlanan sülükle tedavi yöntemi, dolaşım bozukluklarında, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarında, romatizmal hastalıklarda, hemoroidde, göz tansiyonunda (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende ve Kanser de dahil olmak üzere pek çok rahatsızlıkta başarı ile kullanılıyor.

Bugün sülük tedavisi . Almanya'da 300'ü aşkın Hirudoterapi Kliniği var. Sadece Avrupa, yılda 100 milyon sülük kullanıyor. Amerika'da sülük tedavisi uygulayan hekimlerin kurduğu derneğin 1000'den fazla üyesi var ve 2004'te Amerikan İlaç ve Gıda Dairesi (FDA) sülük tedavisini akredite etmiş ve Avrupa'daki gibi eczanelerde satılmasına izin vermiştir. Dr.Turgay Çınar, biyolojik etkileri açısından "benzeri olmayan" bir tedavi yöntemi olarak nitelendirilen Hirudoterapi'yi İndigo Dergisi'ne anlattı.

Gülşen: Hirudoterapi'den bahseder misiniz?

Dr. Çınar: Latince’de “Sülükle Tedavi” anlamına gelen Hirudoterapi, MÖ 15. yüzyılda Babil yazılı kayıtlarına kadar uzanan kadim bir tedavi yöntemidir. Yine antik dönem Mısır ve Hint tıbbı kayıtlarında da bu tedaviyi görmekteyiz. Ünlü hekimlerden Nikandros, Galen, Pliniy ve İbn-i Sina da sülüğü bir tedavi aracı olarak kullanmışlar ve öğrencilerine bu konuda eğitim vermişlerdir. Zamanla Avrupa’da da yaygınlaşmış olan Hirudoterapi, bir dönem kilisenin “kan aldırmayı günah saymasıyla” yasaklanmış ancak Rönesans’la birlikte tekrar yükselişe geçmiştir. Şu anda başta Almanya, Fransa, İngiltere olmak üzere tüm Avrupa’da, Amerika ve Rusya’da hekimler tarafından kullanılmaktadır. Amerika Gıda ve İlaç Dairesi (FDA), 2004 yılında sülüğün bilimsel bir tedavi yöntemi olduğunu onaylamış ve diğer ülkelerde olduğu gibi eczanelerde satılmasına izin vermiştir.

Gülşen: Tedavi de kullanılacak sülüklerin hangi özelliklere sahip olması gerekir?

Dr. Çınar: Dünyada 400’ün üzerinde sülük çeşidi bulunmakta olup başlıca iki tanesi tıbbi amaçla kullanılmaktadır. Sülüğün tıbbi olup-olmaması, ürettiği salgının bileşimine bağlıdır. Ülkemizde yaygın şekilde bulunan Tıbbi Sülük (Hirudo Medicinalis) bu amaçla kullanılan iki tipten biridir. Biyolojik tıp dışında, kullanılan sülüğün fabrika atıklarına ya da kirli sulara maruz kalmamış olması ya da kültür sülüğü kullanılması gerekir ki ağır metal ve enfeksiyon bulaşına neden olmasın.

Gülşen: Peki gözleri ve işitme organları olmayan bu canlılar tedaviyi nasıl gerçekleştirmektedirler?

Dr. Çınar: Sülükler sanıldığı gibi kirli kanı emerek tedavi yapmazlar. Tedavi edici özellik kanın alınmasında değil kan emilirken vücuda verilen salgıda gizlidir. Bu salgı, 100’ün üzerinde biyoaktif madde barındırır ve bu maddeler kanın pıhtılaşmasını engelleyici (antiagregan), oluşmuş pıhtıyı eritici (fibrinolitik), ağrı kesici (analjezik-antiromatizmal), mikrop öldürücü (antibakteriyel), tansiyon dengeleyici (antihipertansif), kas gevşetici (myorelaksan), bağışıklık sistemini düzenleyici (immun modulatör) ve stres giderici (anksiyolitik) etkilere sahiptir. Ayrıca “nörotrofik” etkiyle sinir hücreleri ve liflerinin tamir edilmesini hızlandırır.

Gülşen: Hirudoterapi hangi hastalıklar için kullanılıyor?

Dr. Çınar: Sülük Tedavisi, atardamar ve toplardamar tıkanıklıkları başta olmak üzere birçok dolaşım sistemi hastalığında, iltihaplı ve iltihapsız eklem romatizmalarında, yumuşak doku romatizmalarında, sedef ve egzama gibi cilt hastalıklarında, hemoroidde, göz tansiyonu (glokom) ve buna bağlı görme kayıplarında, migrende, Meniere Hastalığında ve bazı işitme kayıplarında başarıyla kullanılmaktadır. Ayrıca Ortopedi ve Rekonstrüktif Cerrahi kapsamında, gangren gelişmekte olan kopuk organ tamirlerinde de tüm dünyada yaygın biçimde kullanılmaktadır. Son olarak sülüğün güçlü antioksidan etkisi nedeniyle Koruyucu (Preventif) Tıpta da kullanımından bahsetmek gerekir ki; yılda bir defa belirli noktalardan yapılan Sülük Tedavisi, o yıl içinde enfeksiyonlar başta olmak üzere birçok hastalığa karşı koruyucu etki göstermektedir.

....Ropörtajın Devamı İçin Lütfen TIKLAYINIZ...