SÜLÜK TEDAVİSİYLE GÖZLERİ AÇILDI









"Nurgül'ü sarışın, Cem Özer'i genç sanıyordum"
Bebek Kahve'nin önünde yıllarca çakmak satan "Kör Mustafa" artık görüyor ve uzun süre sadece sesini duyduğu ünlü müdavimlere çay-kahve servisi yapıyor: "Çakmak satarken Nurgül Yeşilçay ve Cem Özer benimle çok ilgilenirlerdi. Ben Nurgül'ü sarışın, Cem Özer'i genç sanıyordum. Meğer biri esmer güzeli, diğeri yaşlıymış!" AYLİN VARON
.
Bebek Kahve'nin önündeki dut ağacının altında yıllardır çakmak satıyor "kara gözlük"leriyle... Müdavimlerin göz bebeği "Kör Mustafa" ya da Mustafa Kılıç veya artık gören gözleriyle çay kahve servisi için koşuşturan "şu bizim Mustafa"... Efendim? Gözleri mi açılmış? Nasıl oldu, ne zaman oldu bu ya?
.
Çakmakçı Mustafa'nın, Dr. Suat Arusan'ın uyguladığı sülük tedavisiyle yeniden görmeye başladığını ve artık Bebek Kahve'nin mutfağında çalışıp müşterilere çay-kahve servisi yaptığını duyduğumda ilk tepkim bu olmuştu. Efendim? Doğru mu duyuyorum? Gerçekten mi, hadi ya...
Sonra gittim, mutfakta iki çift laf edip hikayesini paylaşsın istedim bizimle. Belki birilerine ışık tutar, ilham verir, hayat değiştirir. Olur ya...Mustafa bugün 35 yaşında... Doğduğu günden beri halk arasında tavuk karası diye bilinen retinitis pigmentosa hastalığıyla boğuşuyor.
Anneannesinden ırsi olarak ona geçen bu hastalık yüzünden yıllarca gece körlüğü yaşadıktan sonra gündüz de görememeye başlıyor. Beyne giden sinirler görevini yerine getiremez hale geldiğinde yaşı 25. Evli ve o zaman tek çocukluyken kör kalıyor.
En yakın arkadaşım dediği bastonuyla semtten semte dolaşıp çakmak satarken, bir gün tavsiye üzerine Bebek Kahve'ye geliyor. Geliş o geliş... O dut ağacının altında geçimini sağlarken, Bebek Kahve ailesinin de bir parçası haline geliyor. Orada tanıştığı bir "abi"sinin yardımıyla yüzde 35 oranında da olsa tekrar görmeye başlayan Mustafa, ailesinden kopmak bir yana artık Bebek Kahve'nin en sevilen garsonlarından biri olarak kâh Cem Yılmaz'la şakalaşıyor kâh Nurgül Yeşilçay'a utangaç bir şekilde gülümseyerek çayını uzatıyor. Bize de bu "yeniden hayata gözlerini açma" hikayesini size aktarmak düşüyor.
Hikayeniz nerede, nasıl başlıyor?
Malatya'nın Darende ilçesinin Binali köyünde doğdum. Sekiz kardeşiz. Babam çiftçi. Malatya'da fazla bir geçim kaynağı olmadığından genç yaşta İstanbul'a geldim.
Daha mutlu bir hayat için İstanbul'a geldiniz ama kör oldunuz...
Aslında doğuştan böyle rahatsızım. Annemin annesinde de bir görme bozukluğu varmış. Hayatı boyunca yarım görüşle kaldı. Hastalığı sülalede sadece onda ve bende vardı. Tam ismini bilmiyorum, uzun bir isim. Retinas gibi bir şey. Halk dilinde buna tavuk karası deniyor. Başta sadece gece görüşüm yokken sonra gündüz de görmemeye başladım. Renkleri görüyordum ama ayıramıyordum. Sanki gözlerimin önünde bir sis perdesi vardı. Zamanla o da gitti.
Gündüz görüşünüzü ne zaman kaybettiniz?
1997-98'den sonra gündüz de görmemeye başladım. Aşağı yukarı 10 senedir görmüyorum. Tamamen görüşümü kaybettiğimde 25 yaşındaydım. Ama tamamen karanlıkta da değildim. Güneşi, geceyi fark ediyordum. Ama görüntü yoktu. Gölge dışında bir şey görmüyordum.
"Göremediğimi söyleseydim bana sağlam kız vermezlerdi"
25 yaşına kadar az da olsa görebiliyordunuz. Bir anda görüşünüz gidince neler hissettiniz? Kör olacağınızı biliyor muydunuz?
Ben bu duruma hazırlıklıydım. Doğuştan beri görme problemim vardı zaten. Mesela askere gitmeden önce, 17-18 yaşındayken, bir gün köyde evdekilere çay koyuyordum. Yanlışlıkla bardağa değil de tabağa doldurmuşum. Babam beni uyardı "Oğlum ne yapıyorsun, görmüyor musun?" diye. Tabii onun gerçekten de göremediğimden haberi yoktu. Çünkü o zaman daha gündüz görüşümde bir şey yoktu. Ama ben bile bir hastalığım olduğunu bilmiyordum. Ya bir nezledir ya bir şeydir, gizlice doktora gider hallederim diyordum.
Neden bu gizlilik?
Benden başka hiç kimsenin bu durumumdan haberi yoktu. Herkesin yaptığı işleri ben de yapıyordum. Gece göremediğimi de açıkçası kimseye anlatmak istemiyordum. Çünkü o zaman evlenemezdim. Bana kız vermezlerdi. Evlensem de "bu kör" diye bana sağlam bir kız vermezlerdi. Evleneceğim kız "ya kör ya topal" olurdu.
O sırada aşık olduğunuz biri mi vardı yoksa?
Aşık olduğum biri vardı ama babam istemedi. Şu anda evli olduğum kişiyle evlenmemi istedi. Çok şükür "sağlam" bir kızdı en azından. Eşime de durumu evlendikten iki sene sonra söyledim.
Tedaviniz nasıl gerçekleşti?
Manisa'da Suat Arusan diye bir doktor televizyonlara çıktı. Sülükle körleri tedavi ettiğini söylüyordu. Başta ona inanmasam da şansımı denedim. Çok şükür, cenab-ı Allah bana şifa verdi.
Doktor ne yaptı da gözleriniz açıldı?
Doktor sülük tedavisi uyguluyor. Şakaklara sülük koyuyor. Buna ek olarak pekmez ve çay gibi kaynar suya karıştırarak içeceğin bazı tozlar veriyor. Sabah-akşam tok karnına içiyorsun bu tozları. Şimdi yüzde 35 oranında görüyorum.
Ne kadar sürdü bu tedavi?
Bir ay sürdü aşağı yukarı. Önce 15 gün durdum. Bir hafta ara verdim, bir 15 gün daha durdum. Çok da faydasını gördüm yani.
Nasıl görmeye başladınız peki? Bir anda gözleriniz mi açıldı? Yavaş yavaş mı görmeye başladınız? Sülük tam olarak ne yaptı?
Sülüğün yaptığı şu. Bir damarın içinde kan kuruyor, kan pıhtıları oluşuyor. Sülük o damarın içine salgı bırakıyor. Kan sıvılaşıyor ve sülük onu emiyor.
Peki bunca sene görmeden yaşadınız, hiç mi doktora gitmediniz?
Oo, çok doktora gittim. Dünya Göz Hastanesi'ne gittim. Uludağ Üniversitesi'nin özel hastanesine gittim. Çapa Hastanesi'ne, Cerrahpaşa'ya, özel hastanelere gittim. Ama hep "Bu işin çaresi yok" dediler. Bir doktor "Senin annen hamileliği sırasında ya karnına ağır bir darbe almış ya da ağır bir yük taşımış. Senin damarların zedelenmiş" dedi. Ama bir çözüm öneremedi. Ben de Suat Arusan'a gittim.
Birden görmeye nasıl başladınız? İlk ne gördüğünüzü hatırlıyor musunuz?
Tedavi sonrası bir akşam yattım, sabah kalktığımda karşımda büyük bir beyazlık gördüm. Başta ne olduğunu anlamadım, sonra perde olduğunu hatırladım. İlk gördüğüm şey odamdaki perde oldu yani. Kafamı çevirince, baktım duvarlar var, televizyon var. Acaba bu rüya mı, gerçek mi derken gözlerimi yine kapadım, açtım ve anladım ki görüyorum.
"Gözüm açılınca manyaklaştım, bir hafta ortalığa çıkamadım"
10 sene boyunca hiçbir şey görmeyip bir sabah kalktığında tekrar gördüğünü anlamak... Bu nasıl bir histir?
Anlatılacak bir his değil. Çok güzel bir duygu. Ne söyleyeceğimi bilmiyorum, tuhaflaşıyorum. Çocuklarımı görünce ne kadar büyüdüklerini görüp ağladım. Çok şaşırdım. Zaten görmeye başladıktan sonra bir hafta ortalığa çıkamadım. Manyaklaştım. O kadar garip ki körken bastonumla rahat rahat merdiven inip çıkarken, görmeye başlayınca afalladım. Bir süre merdiven inip çıkamadım. Bastona alışmıştım çünkü.
İlk gün Bebek Kahve'nin yerini de bulamadım. Körken bastonumla sokakların köşelerini saya saya otomatik olarak bulurdum burayı. Gözlerim açılınca bulamadım. Köşeleri saymayı unutunca, nerede olduğumu şaşırdım. Bilmiyordum çünkü buranın neye benzediğini. O baston benim 10 senelik arkadaşım anlayacağınız. Onu unutamam.
Şimdi baston kullanmıyorsunuz. Ama yılların alışkanlığından olsa gerek, sanki bir bacağınızı kaybetmiş gibi hafif sendeleyerek yürüyorsunuz.
Doğrudur. Ama baston kullanmadığımdan değil. Görüşüm şimdi de tam açık olmadığından. Yüzde 35 oranında açıldı gözlerim. Dört dörtlük değilim daha. O yüzden yürürken biraz sendeliyorum. Hâlâ tam göremiyorum. Dışarıda iyiyim ama karanlıkta hâlâ görme sorunum var. Açık konuşmak lazım. Bu tedavinin gece körlüğüme fazla bir faydası olmadı. Zaten televizyondaki "Objektif" programında Suat Arusan'a şarlatan diyenler oldu, böyle bir tedavi yok dediler. Ben ne bilimi ve doktorları savunuyorum ne de sülükleri... Sadece sülüklerin bir derece de olsa faydasını gördüm diyorum.
"Kahveye geldiğimde eve, eve gittiğimde işe gitmiş gibi oluyorum"
Gözünüz açılınca hayatınızda neler değişti?
Çok şey değişti. Artık neyin ne olduğunu görüyorum. Çocuklarımla, eşimle görerek konuşuyorum. Servis yaptığım insanları görüyorum. Doğayı, dünyayı, iyiyi, kötüyü, güzelliği görüyorum. Kimle konuştuğumu biliyorum.
Kahvenin önünde çakmak satarken sesini tanıdığınız ünlüleri şimdi görebilmek nasıl bir his?
Tabii gözlerim kapalı çakmak satarken sesini duyduğum o ünlülerin çoğunun kim olduğunu bile bilmiyordum. Bir kısmını ismen biliyordum. Mesela Nurgül Yeşilçay yanıma gelirdi. Cem Özer ve o benimle çok ilgilenirlerdi, muhabbet ederlerdi.
Yüzlerini hiç görmediniz ama...Şimdi gözünüz açılınca onları kafanızda hayal ettiğiniz gibi mi buldunuz?
Hayır. Ben Nurgül'ü sarışın, Cem Özer'i genç sanıyordum. Ama biri esmer güzeli, diğeri yaşlıymış. Cem Yılmaz'ı da hiç tanımazdım. Şimdi kim olduğunu öğrendim. Fotoğraf çektirmek için yanına çay bırakacaktım, kabul etmedi. Kalktı o yanıma geldi. Bu benim için bir şeref.
Artık Bebek Kahve'de çalışıyor olmak nasıl bir şey sizin için?
Ben burayı iş olarak görmüyorum ki. Evimde çalışır gibiyim burada. Buraya geldiğim zaman işe gelmiyorum, eve gelmiş gibi oluyorum. Eve gittiğim zaman da işe gitmiş gibi oluyorum. Çok samimi söylüyorum. Burayı evim gibi görüyorum. 10 sene burada olmasaydım, bana yardım eden adamı da tanıyamazdım.
"Kahve'nin müdavimlerinden biri tedavimi finanse etti"
Bebek Kahve'nin girişindeki dut ağacının altında yıllarca siyah gözlüklerinizle çakmak sattınız. Şimdi gözünüz açılınca Bebek Kahve'nin mutfağına transfer oldunuz...
O dut ağacının altında çakmak satarak hayatımı geçirdim diyebilirim. O dut ağacı bütün hayatıma tanık oldu. Orada çalışarak ailemi geçindirdim yıllarca. Kiramı ödedim. Tabii buradaki dostlarımın da yardımı olurdu.
Ailenizi geçindirmekten bahsediyorsunuz... Kaç çocuğunuz var?
Üç çocuğum var. 9, 11 ve 13 yaşındalar. İstanbul Bağcılar'da oturuyoruz.
Kör halinizle ta Bağcılar'dan Bebek Kahvesi'ne gelip çakmak satmak nereden aklınıza geldi?
Valla geze geze geldim. Bir ara Beşiktaş'ta çakmak satıyordum. Orada bir abi "Bebek'e git, daha iyi iş yaparsın" dedi. Ben burayı bilmiyordum doğrusunu söylemek gerekirse. Tavsiye üzerine geldim, bir daha da Bebek Kahve'nin oradan ayrılmadım.
Bebek Kahve'nin sahipleriyle, buranın müdavimleriyle tanıştınız. Size çok destek verdiler de mi bir daha buradan ayrılmadınız?
Tabii. Bana hep çok iyi davrandılar. Buraya gelen ablalar ağabeyler de bazen bana ekstra para verirdi. Bir çakmak 5-10 liraysa, bazen bana 50 lira verdikleri olurdu. Yoksa sadece çakmak satarak nasıl aile geçindirirdim. Sülük tedavisi olmam için de her gün buraya gelen bir abi parasal olarak bana yardım etti.
Kim bu abi?
Söyleyemem, kimliğini açıklamamı istemiyor. Ama buraya hep takılan bir abi. O olmasa ben bu tedaviyi göremezdim. Öyle bir imkanım yoktu.
Artık Bebek Kahve'de çalışıyorsunuz. Bu nasıl oldu?
Gözlerim açılınca, Bebek Kahve'den Selahattin abi "Gel benim yanımda çalış" dedi. Az görsem de kahvenin mutfağında çalışmaya başladım. Gelenlere çay kahve getirip götürür oldum. Yapamayacağım işleri de zaten bana vermiyorlar.
.
*
DİĞER POPÜLER YAZILARIMIZI MUTLAKA OKUYUN! ALTTAKİ BAŞLIKLARA TIKLAYINIZ...
*

>>TANRININ ECZANESİNDEN SAĞLIK

>>SORUN CEVAPLAYALIM "HİPER TANSİYON"

>>SİVİLCE VE VARİSLER İÇİN BANYO

>>BÜNYEYİ KUVVETLENDİREN KALBE FERAHLIK VEREN MACUN

>>BEL AĞRISI İÇİN MACUN

>>SAÇLARIN AĞARMASINI GECİKTİRMEK

TERMAL KİL VE ÇAMUR TEDAVİSİ




Bir dahaki sefere çocuğunuzu çamurlar içinde oynarken gördüğünüzde onu azarlamadan önce iki defa düşünün: Belki de o an tedavi oluyordur...
Çamur tedavisi, kan dolaşımını düzenleyici ve toksinlerin atılımını sağlayan bir yöntem olarak doğal tıp uygulayıcılarının vazgeçemediği tedavilerden biridir. Egzama dahil birçok cilt hastalığının tedavisinde kullanılır.
Çamur, katı bileşenler ve mineralli suyun karışımından oluşur ve "hipertermal" ya da "hipotermalize" olarak sınıflandırılır. Vakaya göre bölgesel sıvama, bölgesel banyo ya da tüm vücut banyosu şeklinde uygulanır.
Çamur tedavisinin etkileri şunlardır:
- Nabzı ve vücut ısısını artırır (sıcak uygulama)
-Damar gelişimini hızlandırır
- Kıkırdak dokusundaki metabolik değişimi aktive eder
- Antienflamatuardır (iltihap ve ödem giderici etki)
- Ağrı kesicidir
- Kas gevşeticidir
-Hücre yenileyicidir
- Kemik hücresi aktivitelerini uyarır
- Eklem içi sıvısının üretimini hızlandırır
- Toksin atılımını artırır, böylece oluşan detoksifikasyon etkisi ile birçok hastalığın gelişimine engel olur.
Bu etkilerinden dolayı çamur tedavisi; kireçlenmeler (artroz, spondiloz), iltihaplı eklem romatizmaları, yumuşak doku enflamasyonları (tendinit, tenosinovit, bursit), yumuşak doku romatizmaları (fibromiyalji, miyofasiyal ağrı sendromu), kas spazmları, dolaşım bozukluğuna bağlı ödemler ve selülitte kullanılır.
Hazırlama aşamasında içine eklenen mineraller ve bitki özleri sayesinde egzama, sedef hastalığı, akne (sivilce) ve yağlı cilt tedavilerinde de oldukça etkilidir. Ayrıca güçlü bir tonik etkisine sahip olduğundan dolayı herhangi bir cilt hastalığı olmaksızın da tazeleyici - sıkılaştırıcı - koruyucu olarak kullanılabilir.
National Institute of Naturopathy / Çeviri: Dr. Turgay ÇINAR

AROMATERAPİ



AROMATERAPİ

Aromaterapi kokuyla tedavi anlamına gelir. İlk aromaterapi uygulamaları 6000 yıl önce antik Mısır'da başlamıştır. Bitkilerin uçucu yağlarının egzotik ve harmonik kokusunu farkeden Mısır ve Hint mistikleri, bu yağları hem hastalık tedavisinde hem de dini ayinlerde kullanmışlardır.
Aromaterapi iki güçlü duyu üzerine kuruludur: Koku ve dokunma... Uçucu bileşenlerin burundaki koku sinirlerini uyarmasıyla beyne giden uyarılar, koku merkezi ile çok yakın ilişki içinde bulunan duygu merkezini (limbik sistem) harekete geçirir ve spesifik etkiler ortaya çıkar. Yapılan çalışmalarda, farklı aromaterapik kokuların beynin elektriksel aktivitesini farklı şekilde etkilediği EEG (elektroensefalogram) sonuçları ile ortaya konmuştur.
Örneğin Lavanta ve Bergamot uçucu yağları beyinde mutluluk hormonu olarak bilinen Endorfin salgısını 8-12 kat artırır ve uygulamadan birkaç dakika sonra ruhsal bir gevşeme sağlar. Bu anlamda anksiyete ve panik bozuklukta oldukça etkilidir. Egzotik Ylang Ylang yağı ise yorgun günlerin karşı konulamaz desteğidir. Ökaliptüs ve Biberiye yağıyla yapılan bir aromaterapi seansı üst solunum yolu enfeksiyonlarında hiçbir ilaç kullanmaya gerek kalmaksızın şikayetleri ortadan kaldırır. Bu örnekleri çoğaltmak mümkün... Aromaterapik ürünler inceltilip masaj yağı haline getirilirse cilt üzerinden uygulanarak da kullanılabilir aksi halde çok yoğun olduklarından ciltte kızarıklıklara neden olması mümkündür. İnceltilmiş aromaterapik yağlar lipofilik özelliklerinden dolayı kolayca kılcal kan dolaşımına katılırlar ve ortalama 6-8 saat kanda tespit edilebilirler. Aromaterapi sadece sinirsel hastalıklarda değil, bronşitten saç dökülmesine, cinsel yetersizlik ve erken boşalmadan allerjik hastalıklara kadar pek çok alanda kullanılmaktadır.

DOĞAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ






SICAK TAŞ TERAPİSİ



Sıcak taş terapisi volkanik özelliği olan ve obsidyen denilen yuvarlatılmış silisyum taşlarının ısıtılarak kullanılmasıdır. Silisyum, doğadaki en özellikli kristallerden biridir ve bu kristalin hafıza kapasitesi bugün birçok teknolojik üründe silisyumdan elde edilen silikon maddesinin kullanımına yol açmıştır. Obsidyen, ısıyı hızla emen ve uzun süre muhafaza eden bir özelliğe sahiptir. Isıtılmış obsidyenle yapılan masajlarda hem kristalin yaydığı enerjiden hem de derinlere nüfuz edebilen ısı etkisinden yararlanılır. Böylece kılcal kan dolaşımı artar, kaslarda hızlı bir gevşeme sağlanır. Ciltaltı dokuda birikmiş olan toksinlerin uzaklaştırılması sağlanmış olur.


Bugün özellikle gelişmiş ülkelerde hem günün stresinden arınmak hem fizik tedavinin bir parçası olarak kas iskelet sistemi sorunları için yüzlerce klinikte kullanılmaktadır. Sıcak taş terapisi ile uygulanacak bir aromaterapi seansı, detoks programlarının da vazgeçilmez bir öğesidir.


KAYNAK:http://www.dogalhayat.com.tr/tedaviler.html

DOĞAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ



FİTOTERAPİ

Bitkiler ya da bitkisel ürünlerle tedavi anlamına gelen Fitoterapi, antik çağlardan beri insanlığın hizmetindedir. Irak yakınlarındaki Shanidar Mağarası'nda bulunan 60.000 yıllık Neanderthal dönem insanının yanında bugün hala tedavide kullanılan yakılmış tıbbi bitki fosilleri bulunmuştur. Bitkilerin tedavi edici ajanlar olarak kullanımına ait ilk kaynaksa bugün Fransa sınırları içinde bulunan Lascaux Mağarası'ndaki duvar çizimlerinde görülmektedir ki bu resimler MÖ. 13.000 -25.000 arasında bir döneme tarihlenmiştir. İnsanoğlunun doğayı gözlemleme yeteneği ve deneme-yanılma metoduyla oluşturduğu tıbbi bitki veritabanları zamanla tarihte bilinen ilk hekimler olan şifacıların ortaya çıkmasıyla gelişir. Birçoğu aynı zamanda Şaman dini liderler olan bu kimseler bitkilerin içerdikleri ve bugün hala ancak %10'unu izole edebildiğimiz aromatik özleri tedavi amacıyla kullanmışlardır.
Antik Grek hekimlerden Hipokrat ve Galen, İyonyalı hekim Nikandros ve ünlü Türk hekim İbn-i Sina başta olmak üzere birçok bilgin de bitkileri hastalık tedavisinde kullanmış ve bu bilgileri bize kadar ulaştırmayı başarmışlardır. Sanayi devrimi ile başlayan endüstrileşme, bitkilerin tedavi popülaritesini azaltmış ancak özellikle son 20 yıldır gelişen doğaya dönüş trendi bugün bitkisel tedavi hazinesini tekrar tıbbın gündemine getirmiştir. Açıktır ki bu yönelişte gelişen tıp teknolojileri, yeni ameliyat yöntemleri ve ilaçlara rağmen artan kronik hastalıkların yadırganamaz bir etkisi vardır. Plastikleşen modern hayat tarzının karşımıza çıkardığı sağlık sorunları insanların unutulmuş tedavi yöntemlerine ihtiyaç duymasına ve buna bağlı olarak hekimlerin de bu konuyu yeniden araştırmasına yol açmıştır. Bugün tüm dünyada hekimler tarafından hastalara bitkisel ürünler reçete edilmekte ve sentetik ilaç kullanımı özellikle belli hastalıklarda tercih edilmemektedir. Örneğin Almanya'da eczane raflarında bulunan ilaçların % 70'i bitkisel ekstreler ya da tentürlerdir. Üst solunum yolu enfeksiyonlarında, istisnalar dışında kesinlikle antibiyotik başlanmamakta, bunun yerine bağışıklık sistemini güçlendiren bitkiler reçete edilmektedir. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), tüm ülkelere genelde doğal tıp özelde fitoterapi konusuna daha fazla eğilmeleri çağrısında bulunmuştur. Özellikle Avrupa ve Amerika'da bulunan üniversiteler ve enstitülerde yüzlerce tıbbi bitki konusunda araştırmalar ve klinik çalışmalar yapılmış ve yapılmakta olup ulaşılan sonuçlar tüm dünyayla paylaşılmaktadır. Kliniğimizde yapılan fitoterapik uygulamaların temel prensibi, klinik olarak etkinliği ispatlanmış bitkisel ürünlerin kullanılmasıdır ve bu yönde sürekli güncellenen veritabanlarından yararlanılmaktadır. Bu kaynaklar arasında American PDR, German Commission E Monographs, ESCOP ve Pubmed gibi akredite kuruluşların yayın organları ya da veritabanları sayılabilir. Sentetik ilaçlara benzer şekilde, biyoaktif etken maddeler içeren bitkilerin ya da bu bitki özlerinin kullanılması esasına dayanan fitoterapinin, bitkilerden elde edilen ilaçlarla yapılan tedaviden farkı; bitkinin içerdiği tek bir etken maddenin değil bitki özündeki tüm biyokimyasal içeriğin kullanılmasıdır. Bu fark, bitkisel tedavilerin kimyasal ilaçlara göre çok daha az yan etkiye sahip olmasının da temel nedenidir. Buna rağmen bitkisel tedaviler, hiç yan etkisi olmayan yöntemler değildir. Zehirli bitkilerin kullanımı, yanlış doz ya da birlikte alınmaması gereken ilaçlarla beraber kullanılması sonucunda istenmeyen ve tehlikeli olabilecek yan etkiler oluşabilir. Bu yüzden bitkisel tedavilere ciddiyetle bakılmalı ve amatör yaklaşımlardan kaçınılmalıdır. Fitoterapi, birçok hastalık grubunda başarıyla kullanılmaktadır. Özellikle karaciğer hastalıkları, sindirim sistemi sorunları, kalp-damar hastalıkları, hormonal problemler, astım, kronik bronşit ve allerjik hastalıklar, romatizmal sorunlar, migren, depresyon ve anksiyete bozukluğu gibi psikolojik ve psikosomatik problemler bu hastalıklardan yalnızca birkaçıdır. Hipokrat'ın dediği gibi: "Gıdalarınız ilaçlarınız, ilaçlarınız gıdalarınız olsun..."

DOĞAL TEDAVİ YÖNTEMLERİ







AKUPUNTUR & MOKSİBÜSYON

Akupunktur, çeşitli hastalıkların tedavisi için farklı kalınlık ve uzunluktaki iğnelerin cilde batırılması yöntemidir. Geleneksel Çin Tıbbına göre akupunktur noktaları, Qi (Chi) adı verilen "Yaşam Enerji"sinin dolaştığı meridyenler (kanallar) üzerinde yerleşmiştir. Aynı zamanda bu meridyenler iç organlar ve sistemlerle de bağlantılıdır ve ilgili oldukları organların isimleriyle anılırlar. Çin Tıbbına göre hastalıklar, bu kanallarda enerjinin tıkanması ya da "Yin&Yang" olarak adlandırılan iç dengenin bozulmasıyla ortaya çıkar. Bugün akupunkturun etki mekanizmaları bilimsel olarak anlaşılmış olup 5000 yıl önce herhangi bir teknolojik destek olmaksızın Çinlilerin bu noktaları nasıl tespit ettikleri hala sırrını korumaktadır ki ilk yazılı akupunktur kaynaklarında bildirilen 365 noktanın mikroskobik yapısının yakın yerlerde bulunan ancak akupunktur noktası özelliği olmayan cilt katmanlarından farklı olduğu bu yüzyılda anlaşılabilmiştir.
Tedavide Yin&Yang dengesinin sağlanması ve tıkanan enerji kanallarının yeniden açılması için her hastalığa özgü akupunktur reçeteleri oluşturulur ve bu noktalar iğnelenir. Özel iğnelerle yapılan klasik akupunktur tedavisinde iğnelere manipülasyonlar uygulanabilir ya da moksibüsyon tekniği ile ısı verilebilir. Ayrıca bu çelik iğneler üzerinden elektriksel uyarım da yapılabilir (elektroakupunktur). Günümüzde akupunktur noktalarını lazer ışığı ile uyarma yoluyla lazer akupunktur tekniği söz konusu olsa da yapılan çalışmalarda lazer akupunkturunun klasik iğne akupunkturuna göre daha az etkili olduğu saptanmıştır. Tarihte kullanılan akupunktur iğnelerine baktığımızda kemiklerden sert taşlara kadar birçok maddenin iğne olarak kullanıldığını görmekteyiz. Bugünse tedavi tüm dünyada FDA ve CE belgeli paslanmaz çelik ve tek kullanımlık iğnelerle yapılmaktadır. Böylece iğneyi sterilize etme sorunu ortadan kalkmış ve hastadan hastaya kan yoluyla bulaşan hastalıkların geçişi engellenmiş olmaktadır. Kliniğimizde kullandığımız iğnelerin kalınlıkları yaklaşık 0.25 mm'dir ve uygulama sırasında ağrı oluşturmamaktadırlar. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), 1979 yılında verdiği bir kararla akupunkturun bilimsel bir tedavi yöntemi olduğunu ilan etmiş ve akupunkturla tedavi edilebilecek hastalıkların listesini yayınlamıştır:
Romatizmal Hastalıklar
Artrozlar (Kireçlenme)Bel - Boyun FıtıklarıSiyatalji (Siyatik Ağrısı)Tennis Elbow (Tenisçi Dirseği)Karpal Tünel Sendromu
Solunum Sistemi Hastalıkları
AstımAkut ve Kronik BronşitAlerjik RinitSinüzitGripal Enfeksiyon
Gastrointestinal Hastalıklar
AftDiş AğrısıGingivit (Dişeti İltihabı)GastritKabızlıkİshal
Cilt Hastalıkları
AkneÜrtiker - Allerjik DermatitZona ve SekeliPseuriazis (Sedef Hastalığı)Egzama
Nörolojik Hastalıklar
Başağrıları ve Migren Fascial Paralizi (Yüz Felci) Trigeminal Nevralji Periferik Nöropati
Endokrinolojik Hastalıklar
GuatrDiabet (Şeker Hastalığı)Aşırı TerlemePsikiyatrik Hastalıklar Stres Depresyon Uyku Bozuklukları
Psikosomatik Hastalıklar
Alışkanlıklar (Sigara / Alkol / Obesite)
Ürogenital Hastalıklar
Enürezis Nokturna (Gece Altını Islatma)Nörojenik MesaneSancılı Adet GörmeSterilite (Kısırlık)
Kulak Burun-Boğaz Hastalıkları
Tinnitus (Kulak Çınlaması) Meniere Hastalığı
MOKSİBÜSYON
Geleneksel Çin Tıbbında akupunkturla birlikte anılması gereken yöntemlerden biri de Moksibüsyon'dur. Bu tedavide yine akupunktur noktaları kullanılır ancak bu noktalar iğne yerine ısı uygulamasıyla uyarılır. Moksibüsyonda kullanılan ısı kaynağı değerli bir tıbbi bitki olan Artemisia'dır. Türkiye'de Pelinotu olarak bilinen Artemisia kendine has mistik kokusuyla yavaş yanma özelliğine sahiptir. Tıpkı bir puro gibi sarılmış Artemisia yaprakları yakılır ve belli bir mesafede akupunktur noktasına yaklaştırılır. Hasta uygulama sırasında akupunktur noktasından meridyen boyunca aşağı ve yukarı yayılan ısıyı hisseder. Tıkanmış akupunktur meridyenlerini açmak için oldukça etkili bir yöntem olan moksibüsyon, birçok klinik araştırmaya konu olmuştur. Örneğin sadece bu yöntemle astım, ülseratif kolit, migren, uykusuzluk gibi kronik hastalıkların dahi tedavi edildiği yayınlar mevcuttur. Kliniklerde moksibüsyon uygulaması özellikle migren ve depresyon tedavilerinde kullanılmaktadır.

DÜNYANIN EN BÜYÜK ELMASI


Dünyanın enn büyük elması 191 karatlık IşıkDağı yada Kuh-i Nur adıyla tanınan elmas Hindistan'da bulunmuştur ve bugün, İngiltere Krallık Hazinesi'ndedir. Adı Farsçada Işık Denizi anlamında olan, uçuk pembe renkli, yassı bir taş olan Derya-i Nur elması ise, yaklaşık 185 kırat ağırlığındadır ve bugün İran Milli Bankası'nda saklanmaktadır. Bunlara ilaveten, 1853 yılında Brezilya'da bulunan ve Güney Yıldızı adıyla tanınan 128 karatlık elmasla, Büyük Moğol Elması ve bizdeki 86 karatlık Kaşıkçı Elması, dünyanın en büyük elması ve en değerli 22 elması n arasında bulunmaktadır.


ELMASIN YAPISI

Kimyasal Bileşimi, CKristal Sistemi, KübikKristal Biçimi, Genellikle oktohedral, ayrıca kübik, tetrahedral kristaller halinde, yüzeyleri çoğunlukla bükülmüş şekilde; nadiren masifİkizlenme, {111} ve {001} yüzeyinde yaygınSertlik, 10Özgül Ağırlık, 3.51Dilinim, {111} mükemmelRenk ve Şeffaflık, Renksiz, beyaz, mavibeyaz, gri, sarı, kahverengi, turuncu, pembe, kırmızı, lavanta mavisi, yeşil, siyah. Şeffaf, yarı şeffaf, nadiren opakÇizgi Rengi, BeyazParlaklık, Parlak, elmas parıltılıAyırıcı Özellikleri, Aşırı sertliği, oktohedral dilinimleri, ultraviyole ışık altında floresans özellik göstermesi Topkapı müzesindeki ünlü elmasa neden "kaşıkçı elması" denildiği hakkında muhtelif hikayeler varsa da, kanımca bunların doğru olanı, elmasın kesiminin oval olması ve dolayısıyla da kaşığa benzemesindendir. Elmasın Osmanlı Sarayı'na nasıl girdiği hakkındaki bilgi de, rivayetten öte değildir. Son yıllarda yeni tartışılmaya başlanan ve doğru olması en muhtemel rivayet şöyledir: 1774 yılında Pigot adında bir Fransız subayı, bu elması Hindistan'ın Madaras Mihracesi'nden satın alıp Fransa'ya götürür. Bir zaman sonra tekrar satılığa çıkartılan elması Napolyon'un annesi satın alır ve uzun süre göğsünde taşır. Ne var ki, Napolyon sürgüne gönderildiği zaman, oğlunu kurtarabilmek için, annesi de elması mecburen satılığa çıkartır. İşte o sırada, Fransa'da bulunan Tepedelenli Ali Paşa'nın bir adamı, paşa adına 150 bin altın ödeyerek elması satın alır ve paşaya getirir.Sultan 2'nci Mahmud zamanında, Tepedelenli Ali paşa, devlete karşı ayaklandığı gerekçesiyle öldürülür, paşanın varlıklarına el konulur ve nesi var nesi yoksa Osmanlı Hazinesi'ne gönderilir. Böylelikle, Napolyon'un annesinden satın alınan "Kaşıkçı Elması" hazineye girmiş olur.Kaşıkçı elması'nın çevresini iki sıra 49 adet pırlanta kuşatmaktadır. Bu haliyle elmas, yıldızların ortasında pırıl pırıl parlayıp gökyüzünü aydınlatan bir dolunayı andırır. Pırlantaların, elmasa ışık ve güzellik vermesi için sonradan, 2'nci Mahmud tarafından dizdirildiği sanılmaktadır.Kaşıkçı elması 86 karattır ve dünya'nın tanınmış 22 elması arasındadır. Dünyanın en büyük elması olarak bilinen 191 karatlık Işık Dağı ya da Kuh-i Nur adıyla tanınan elmas Hindistan'da bulunmuştur ve bugün, İngiltere Krallık Hazinesi'ndedir. Adı Farsçada Işık Denizi anlamında olan, uçuk pembe renkli, yassı bir taş olan Derya-i Nur elması ise, yaklaşık 185 kırat ağırlığındadır ve bugün İran Milli Bankası'nda saklanmaktadır. Bunlara ilaveten, 1853 yılında Brezilya'da bulunan ve Güney Yıldızı adıyla tanınan 128 karatlık elmasla, Büyük Moğol Elması ve bizdeki 86 karatlık Kaşıkçı Elması, dünyadaki en büyük ve en değerli 22 elmasın arasında bulunmaktadır.

GÜNEŞ NE KADAR SICAKTIR?




BUNLARI BİLİYORMUSUNUZ?


Güneş, Güneş Sistemi'ndeki en büyük gök cismidir. Çok sıcak ve yanmakta olan bazı gazlardan oluşur. Bu nedenle, yüzeyinde her saniyede milyonlarca atom bombası patlamasına eşit güçte patlamalar olur. Bu patlamalarda boyu Dünyamızın büyüklüğünün 40-50 katı olan alevler fışkırır. Güneş'in dış yüzeyindeki sıcaklık 6000 derece, içindeki sıcaklık ise 12 Milyon derecedir.

ŞİFALI TAŞLAR



DOĞAL TAŞLAR ŞİFA DAĞITIYOR



Aşk ve gücün sembolü olarak yüzyıllardır insanların ilgisini çeken doğal taşlar, stresten mide ağrısına kadar birçok rahatsızlığa iyi geliyor. Alternatif tedavi yöntemlerine gösterilen ilginin artmasıyla taşların rahatsızlıklara iyi geldiğine inananların sayısı hızla artıyor. İstanbul Kuyumcu Esnaf ve Sanatkarları Odası'nın yayımladığı 'Gold News' dergisinde yer alan araştırmaya göre, birbirinden renkli doğal taşlar, insanlara şifa saçıyor.
İşte şifalı taşlar:
- Agat: Uzun ömür ve mutluluk simgesi, stresi atıyor.
- Firuze/Turkuaz: Olumsuzu olumluya çevirir, göz ağrılarına iyi gelir, üretkenliği artırır.
- Aytaşı: Seziyi güçlendirir, kramplara iyi gelir.
- Kaplan gözü: Sahiplenme duygusunu güçlendirir, konsantrasyonu artırır.
- Akik: Erkeklerde erkeklik bezini, kadınlarda yumurtalıkları korur.
- Mavi kalsedon: Düşünce yeteneğini güçlendirir, iyi konuş-mayı sağlar.
- Zebercet: Cihazların kaydedemediği kalp çarpıntılarını ve korkuları giderir.
- Opal: Sevgi ve şefkatin simgesidir. Eklem iltihabına iyi gelir.
- Topaz/Sitrin: Kan dolaşımı bozukluğuna ve mideye iyi gelir. Telepati yeteneğini artırır.
- Lal: Ateşlilik ve canlılık sağlar.
- Jade/Yeşim: İyi ilişki, dostluk simgesidir. Böbrek rahatsızlığından kaynaklanan ateşi düşürür.
- Lapislazuli: Ruh ve beden arasındaki dengeyi sağlar, hazmı kolaylaştırır.
- Ametist: Stres, migren, iştahsızlık, göz ağrıları ve akciğer hastalıklarına iyi geliyor.
- Kristal kuvars: Enerji simgesidir, tansiyonu düzenler, meditasyonda kullanılır.
- Krizopras: Seksüel ve depresif sorunları hafifletir, kişisel yetenekleri ortaya çıkarır.
- Jasper: Karaciğer, dalak ve mesaneyi güçlendirir.

CİLDİ GENÇ TUTAN YİYECEKLER



Soya filizi: Vücudun kendi hormonları kadar etkili. Cildi dolduruyor ve gerginliğini sağlıyor.
Ispanak, lahana: B vitamini bağ dokusunun sıkılığını destekliyor, selüliti önlüyor.
Yeşil çay: Serbest radikallere karşı önemli hücre koruyucu maddeler içeriyor ve böylelikle yaşlılığın doğrudan hücrelerde durdurulmasını sağlıyor.
Su: Hücrelerin ve bağ dokularının dolgu ve destek gereksinimini karşılıyor. Besinlerin hücrelere taşınmasını, atıkların da hücrelerden çıkışını sağlıyor.
Som ve ringa balığı: Vücudun acil ihtiyaç duyduğu ama kendi başına üretemediği doymamış yağ asitleri içeren bu balıklar, hücrelerdeki yaşlılık sürecini yavaşlatarak Anti-aging’de anahtar görevi görüyor.
Sarmısak: Bileşimindeki allizin maddesi kan dolaşımını harekete geçirerek cildi arındırıyor. Böylelikle cilt sağlıklı bir renge kavuşuyor.
Tavuk: Vücudun güzellik hormonları üretmek için ihtiyaç duyduğu yüksek değerde protein içeriyor. Ayrıca kolajen üretimini ve bağ dokusundaki liflerin yenilenmesini destekliyor.
Zeytinyağı: Soğuk preslenmiş hali sağlıklı yaşam için bire bir olan bu yağ, erken yaşlanma ve kırışıklıklar için mükemmel bir silah. Doymamış yağ asitleri hücreleri tehlikelerden koruyor.
Yumurta, süt: Dikkat çekici şekilde "niacin" maddesi içeriyorlar. Bu B vitamini depoları hücre yenilenmesi için vazgeçilmez olarak tanımlanıyor.
Rezene: Haftada birkaç kez sofrada olmalı. Kalsiyum zengini bu ot, ciltte su depolanmasını sağlıyor ve hücre yenilenmesinde görev alıyor.
Avokado: E vitamini açısından oldukça zengin. Böylece serbest radikallere karşı içeriden de etki ediyor.
Elma: Şeker ve ensülin cildi yaşlandırıyor. Buna karşın elma kan şekerini sabitliyor ve ensülin iniş çıkışını engelliyor.

ZEYTİNYAĞI (2)



THE OLİVE OİL
Sabah kahvaltıdan önce alınan 1 veya 2 çorba kaşığızeytinyağı -basit kronik kabızlığa - iyi gelir (daha iyi netice için suyla karıştırılabilir). Basur şikayetlerini giderir; sıcak olarak içilir.Anne sütünde de bulunan E vitamini ve oleik asiti çeriği ile zeytinyağı, normal kemik gelişimine katkıda bulunur. Anne karnında ve doğumdan sonrabebeğin beyninin olduğu kadar, genel olarak sinir sisteminin gelişimini de desteklediğinden, gebe ve emziren annelere özellikle yararlıdır. Zeytinyağı yaşlanmanın, hem genel olarak doku ve organlar, hemde beyin fonksiyonları üzerindeki etkilerini geciktirmektedir.Yüksek tansiyonu düşürür; yaprakları ve dallarından çay yapılır. Taze yada kuru zeytin yaprağını 300 gr. suda 15 dakika kaynatıp, süzdükten sonra şeker ilave ederek 15 gün boyunca her sabah akşam sıcak içmek faydalıdır.Kan şekeri seviyesinin düşmesine yardım eder. Ağrı, romatizma, burkulma ve adale incelmelerinde;zeytinyağı sürülür veya 200 gr taze çiçek ve yaprak,100 gr sarı papatya ile 1 kg zeytinyağını arada sırada karıştırarak iki saat 'benmari' içinde kaynattıktan sonra içindekileri süzüp ağrı veren yerler ovulur.Kapalı yanıklarda zeytinyağı sürülerek kullanılır.Kötü kolesterol LDL'yi azaltırken, iyi kolesterolHDL'yi artırır.(Yüksek LDL kolesterolü seviyesine bağlı olarak yükselen kolesterol seviyesinin aterosklerotik kalp hastalığında nedensel rol oynadığı kuşkusuzdur.Epidemiyolojik veriler koroner kalphastalığı vakalarındaki düşüşün total veya LDL kolesteroldeki düşüş ile beraber olduğunu göstermektedir.)Diyetle alınan doymuş yağ asitlerinin (DYA) total kolesterol seviyesini yükseltettiği iyi bilinmektedir.DYA ile tetiklenen kolesterol yüksekliği çoğunlukla LDL kolesterolündeki yüksekliğe bağlıdır. DYA ve hayvansal yağdan zengin diyetler HDL kolesterolü veapo A-1 de de yükselmeye yol açar.Yüksek karbonhidratlı ve düşük yağlı diyet tüketen toplumlarda düşük HDL kolesterol ile düşük LDL kolesterolün birlikte bulunması koroner riski artırmazken, yüksek DYA içeren diyete bağlı olarakLDL'nin yükseldiği toplumlarda daha yüksek HDL seviyesine rağmen koroner riski yüksektir.Yüksek hayvansal yağ içeren diyetlerin LDL- HDL oranını,düşük yağ içeren veya çoklu doymamış yağ asitinden(ÇDYA) zengin diyetlere kıyasla daha fazla yükselttiği görülmüştür. Laurik, miristik ve palmitik asitbirlikte tüm DYA ların başında gelirken, mistrik asit tereyağında, hurma çekirdeğinin yağında, hindistan cevizinin yağında bulunmaktadır.Son ikisi aynı zamanda çok yüksek oranlarda laurik asitte içerirler.Bu üç yağdan hangisinin kolesterol yükseltme potansiyelininen fazla olduğu hala tartışma konusudur. Her üçününde LDL kolesterolünü yükselttiği yapılan çalışmalarda gözlenmiştir. DYA yerine linoleik asit konulduğunda total kolesterolde düşüşe neden olmaktadır. Diyetteki başlıca tekli doymamış yağ asidi oleik asittir.Oleikasit zeytinyağında hakim olan yağ asididir. Düşük yağlı, yüksek karbonhidratlı diyetler total ve LDL kolesterol konsantrasyonlarını anlamlı olarak düşürürken aynı zamanda kesinlikle HDL seviyesinde de düşüşe neden olur. Zeytinyağı sağlıklı lipid düşürücü diyete yararlı katkıda bulunur.
Olive Oil Polyphenols

Olive oil polyphenols are important anti-oxidants (natural anti-inflammatories) found in highest concentrations in extra virgin olive oil.
One of the most important components of olive oil is hydroxytyrosol, an extremely rare, highly potent polyphenol. Hydroxytyrosol can actually slow the aging process in the skin by stabilizing the part of the cell known as the cell plasma membrane.
Researchers worldwide find that diets rich in olive oil polyphenols are associated with healthier breast tissue, colon function, and cardiovascular function, and offer significant extra protection from secondary smoke and sun-related skin damage.
Extra virgin olive oil is unique when it comes to foods that have a direct impact on beautiful skin.
A few of the benefits of a diet rich in anti-inflammatory anti-oxidant extra virgin olive oil include:
Increases the skins ability to maintain moisture
decreases "bad cholesterol"
increases "good cholesterol"
helps intestinal absorption
helps gall bladder activity
lowers probability of gallstones
lowers blood pressure
decreases gastric acid secretion in ulcers
stimulates pancreas secretion
aids developing bone in children
prevents osteoporosis
lowers glucose levels in diabetics
reduces risk of prostate cancer
reduces the risk of breast cancer

Olive oil polyphenols offer additional benefits when incorporated into topical formulations, including the following:

The delivery of the polyphenol anti-oxidant benefits directly to the skin
Provides an all-natural approach to the prevention of free-radical damage
Minimizes the appearance of lines and wrinkles while it brightens and evens skin tone.
Extremely gentle and non-irritating; safe for even the most sensitive skin
Guards against signs of premature aging

ZEYTİNYAĞI (1)



ZEYTİNYAĞI MUCİZESİ
(BU YAZIYI OKUYUNCA SİZ DE ZEYTİNYAĞI KULLANACAKSINIZ)
Bugün dünyanın en önemli kanser ilacı köpek balığı kıkırdağıdır. Köpekbalığından çikan sgualene adlı madde sızma zeytinyağında bol miktarda bulunur.Günde100 cl . zeytinyağı tüketimiyle köpekbalığı kıkırdağından alınacak kadar sgualene alınır.
Zeytinyağı kanser riskini % 50'ye yakın azaltmaktadır.Zeytinyağı hücreleri korur. Zeytinyağının içinde bulunan Oleiprine adlı madde sayesinde hücreler yenilerek kansere karşı hücreleri korur.
Zeytinyağı üretim aşamasında ısıyla temas etmemesi gerekiyor. Bu nedenle sağlıklısı Riveriya değil, Sızma olanıdır. Aslında en doğrusu, kokusuna alışıp mümkün olduğunca az veya hiç rafine edilmemişi kullanmaktır.
Zeytin ağacının dalları, yaprakları ve reçinesi olduğu kadar, yağıda yıllardır ilaçların bileşimlerinde yeralan doğal maddelerden birisidir, doğal bir ilaçtır. Yiyeceğin yanısıra merhem olarak da kullanılan zeytinyağı; tahrişin neden olduğu acı ile yanmayı giderici ve yumuşatıcı özellikleri olan losyondurda.
Zeytinyağı, derinin foliküllerine penetre olabildiği için, gerek internal gerekse eksternal dokuların yara veya iritasyonunda ve enfeksiyonlara karşı faydalıdır.Sindirim sistemini etkiler; ister soğuk olsun, ister sıcak olsun zeytinyağı mideyi çepeçevre koruyucu bir tabakayla sararak mide asitini azaltır. Yemek öncesi veya sonrası alınan bir kaşık zeytinyağı, mide zarını örtüp alkolün işlemesini önleyeceği gibi, karışık içkilerin yol açtığı sarhoşluğuda azaltır.
Gastrit ve ülsere karşı korumada etkin yardım sağlar.Hazmı en kolay olan zeytinyağı besinlerin bağırsaklar tarafından çok daha iyi emilmesini sağlayarak bağırsakların çalışmasını düzenler. Isıtılmış olsun yada olmasın zeytinyağı gastrik asiditeyi azaltabilmektedir. Tahriş giderici etkileri ülserekarşı koruma sağlar. Bağırsaklardan yiyecek geçişini kolaylaştırmak suretiyle konstipasyona engel olur. Zeytinyağı safra kesesinin kontraksiyonlarını(kasılma) ve safra salgılanmasını uyararak safra taşı oluşum riskini azaltır, hazmı kolaylaştırır. Dalakta taş oluşumunu önler. Sarılığa ve karaciğer sancılarına iyi gelir. Oruç tutanlar, sahurda bir çorba kaşığı zeytinyağı içerse safra kesesi ve barsakları rahatlatacaktır. (ZEYTİNYAĞININ MUCİZELERİNE İLERLEYEN GÜNLERDE DEVAM EDECEĞİZ)

ÖMRÜ UZATAN GIDALAR

Amerikan Kanser Araştırmaları Enstitüsü (AICR), vücudu kanser, kalp krizi, Alzheimer ve diyabet gibi ciddi rahatsızlıklara karşı koruyan besinlerin listesini açıkladı.
Kalbi koruyor BADEM: Her gün, bir çay fincanın yarısını dolduracak miktarda, yani 30gram badem yemeyi ihmal etmeyin. Omega-3 asitli yağları açısındanoldukça zengin bir besin olan badem, kandaki kötü kolesterol (LDL) oranını yüzde 4.4 oranında düşürüyor. Badem böylece damartıkanıklıklarını önleyerek, dolaşım sisteminin düzenli olarakçalışmasını sağlıyor; kalbi koruyor.
Diyabeti önlüyor KAHVE: Günde iki fincan kahve, özellikle orta yaşlardan sonra görülen Parkinson ve Tip-2 diyabete karşı vücudu koruyor. Kahvede bulunankafein maddesi, diyabete yakalanma riskini yüzde 35 azaltıyor. Ayrıcaağrı kesici özelliği de bulunuyor. Ancak kahveyi mutlaka kalsiyumdeposu olan sütle için. Böylece kafeinin kemikleri zayıflatmasını engellemiş olursunuz.
Sinirleri rahatlatıyor TARÇIN: Her yemekten sonra içinde bir miktar tarçın bulunan bir tatlıyemeyi unutmayın. Tatlı yemek istemiyorsanız, küçük bir çay kaşığıdolusu tarçını doğrudan suya ekleyerek içebilirsiniz. Tarçın kan şekerini düzenliyor, ayrıca sinir sistemini rahatlatıyor. Öte yandanköri baharatının içinde bulunan Tumerik adlı maddenin eklem iltihabınıve romatizmayı önlediğini unutmayın.
Patatesi haşlayın PATATES: Antioksidanlar yönünden çok zengin. Amerikan Tarım Dairesi'ne göre en yararlı 100 besinler arasında 17. sırada yer alıyor. Akciğerkanseri, diyabet ve kalp krizine karşı koruyor. Ancak patatesikızartmak yerine, yağsız bir şekilde haşladıktan veya fırında pişirdikten sonra yemeyi tercih edin.
Kaslar için faydalı SEBZE ÇORBASI: Doyurucu ancak kalorisiz bir yiyecek olduğu içinözellikle kilo vermek isteyenlerin bir numaralı tercihi. Ayrıca,özellikle sebze çorbası sodyum bakımından zengin. Bir kase sebze çorbasında 500 miligram sodyum bulunuyor. Sodyum, sinir sistemi vekasların düzenli olarak çalışmasını sağlıyor. Ayrıca vücuttaki sıvımiktarının dengesini düzenliyor. Ancak günde 1500 miligramdan fazlasodyum tansiyon ve kalp rahatsızlıkları konusunda tam bir ters etki yaratıyor.
Kansere karşı birebir ZEYTİNYAĞI: Zeytinyağı kanser riskini azaltıyor. Günde 25 ml. zeytinyağıalanların idrarlarında, hücrelere zarar veren "8oxodG" adlı maddenin seviyesinin azaldığını ortaya çıkardı. Zeytinyağı kanserin yanı sıra iyi kolesterol (HDL) oranın artmasını sağlayarak kalbi koruyor, 1çorba kaşığı zeytin yağında 120 kalori bulunuyor. Bu nedenle günde 6 çorba kaşığını geçmeyin.
Kanseri engelliyor ÇAY: Siyah veya yeşil olsun, çayın her türü kanser riskinin azaltılmasında etkili bir rol oynuyor. Çay, kadınlarda rahim kanserineyakalanma riskini yüzde 50 azaltıyor. Göğüs kanseri içinse bu oranyüzde 60'a kadar çıkıyor. Çay ayrıca Alzheimer ve kalp krizine karşı vücudu koruyor.

VİTAMİN DEYİP SAKIN GEÇMEYİN

Prof.Dr.Osman MÜFTÜOĞLU

Sağlıklı ve kaliteli bir yaşam arzusu, daha formda olma isteği şimdi hepimizi daha çok etkiliyor. Spor salonları aerobik egzersizler yapanlarla, yürüyüş parkurları sabah sporuna çıkanlarla dolu. Şimdi daha dikkatli besleniyor, daha iyi uyuyor, stresin zararlarını daha çok önemsiyoruz. Vitamin, mineral, besin desteği ve bitkisel ürünleri kullanarak 'iyiden de iyi' olma ve vücudumuzun hastalıklara karşı direncini artırma isteği ise bütün bu çabaların beklenen sonucu. Kullanacağınız besin desteklerinin güvenilirliği hakkında en doğru bilgileri, bu ürünleri size öneren doktorunuzdan, ilgili üretici firmadan ve ürünün etiketinden elde edebilirsiniz. Tamamlayıcı kullanırken önerilen güvenlik önlemlerini dikkatli okumalı, özellikle devamlı kullandığınız reçeteli bir ilaç da varsa, bu ikisi arasında bir etkileşim olasılığını doktorunuza danışmalısınız. İşe daima basit bir programla başlamanız, tamamlayıcıların kullanımını, ilk birkaç ay sadece 2-3 temel ürün ile sınırlayıp, ne kadar süre ile ve ne sıklıkta kullanmanız gerektiğini iyice öğrenmeniz yararlı olacaktır. Bu desteklerin kullanımına ilişkin biraz daha bilgi edinmek istiyorsanız aşağıdaki önerileri dikkate almalısınız.
Besin destekleri ile reçeteli ilaçlar arasında bir etkileşim olabilir.
En güvenli yol, bedeninizdeki değişimleri iyi gözlemleyerek, fark ettiğiniz herhangi bir yan etkiyi, şüphelenilen tamamlayıcının kullanımını hemen keserek doktorunuzla konuşmanızdır. Stres, uykusuzluk, ádet dönemi gibi bazı faktörler de bu ani şikayetlerde rol oynayabilir.
Tamamlayıcılar herkeste aynı yararı sağlamaz.
Tamamlayıcılar hakkında popüler dergilerde, gazetelerde, internette birçok bilgi bulabilirsiniz. Arkadaş çevrenizden çekici öneriler gelebilir. Birinin bir tamamlayıcıdan fayda görmüş olması sizin de faydalanacağınız anlamına gelmez. Her bilgi güvenli olmayabilir, o tamamlayıcının etkili ve emin olduğunun ispatı da değildir. Özellikle internet üzerinde ulaştığınız bilgileri dikkatle sorgulamalısınız. Herkesin farklı olduğunu ve oldukça farklı beslendiğini, bu nedenle de farklı ihtiyaçlarının olduğunu unutmamalısınız. E vitamini, C vitamini, B vitaminlerinin çoğu (niasin gibi), magnezyum, kalsiyum ve birçok şifalı bitkiler (milk thistle, çinko, sarmısak, zencefil gibi) yan etkileri en iyi bilinen, en çok kullanılan ve en iyi araştırılan desteklerdir.
Besin desteklerinin de kullanımları sürelidir.
Çoğunlukla, tam tahıllar, baklagiller, kabuklu yemişler, çekirdekli yemişler, taze meyve-sebzeler ve su içeren bir diyet uyguluyorsanız, fazladan besin desteği kullanmanıza gerek yoktur. Sadece stres altında olduğunuz dönemler ve uzun yolculuklar gibi sağlıklı bir beslenme uygulamadığınızda tamamlayıcı almanız yeterlidir. Stres altındaysanız, günde ikiden fazla alkollü içecek, sigara veya birkaç fincan kahve içiyorsanız, daha fazla C ve E vitaminleri ve diğer antioksidanlardan kullanabilirsiniz. Fast-food besinlerle, hızla geçiştirilen, düzensiz bir diyet uyguluyorsanız bir miktar antioksidan almanızda yarar olabilir.
Tamamlayıcılar günün hangi saatinde alınmalıdır?
Tamamlayıcı almak için en iyi zaman, almayı anımsadığınız zamandır. Belirli bir kullanma programınız yok ve anımsamada sorununuz varsa, her gün almanız gereken tamamlayıcıları vitamin kutusu olarak belirlediğiniz bir kutuya koyarak göz önünde bir yerde tutmanız yararlı olabilir. En iyi sonuçlar için, sabah kahvaltısı ve akşam öğünüyle alın. Sadece günde bir kez kullandıklarınızı, sabahları kahvaltı ile birlikte kullanın.
Tamamlayıcıları yiyeceklerle mi, yoksa ayrı mı alacaksınız?
Vitamin ve mineral tamamlayıcılarını genellikle öğünlerle birlikte alın. Sindirimin aktif olduğu sırada tamamlayıcının emilimi de en üst düzeyde olur. Ayrıca mide-bağırsak rahatsızlığı olasılığı bir hayli azalır. n Miktarı önemli mi?Bazı tamamlayıcıların uzun süreler yüksek dozlarda kullanımı zararlı olabilir. Uzun süreli kullanımlardan düzenli olarak daha hafif veya orta dozlarda kullanım önerilir. Yeni başladığınızda ilk birkaç günde hassasiyeti kontrol edebilmek için, tavsiye edilen en düşük dozu almak daha iyi olur. Canlı-enerjik ve sağlıklı bir yaşam için besin desteklerini doktorunuzun önereceği süreler ve dozlarda 'optimum günlük miktarlarda' kullanmanızı öneriyoruz. n Ne kadar süre kullanmalısınız?Yeni bir tamamlayıcının sonuçlarını birkaç gün ile birkaç hafta sonra görebilirsiniz. Ancak, soğuk algınlığı gibi akut durumlar için, bitkisel otlardan oluşturulan formüller veya çinko pastilleri hızla rahatlık sağlarken, uzun süreli rahatsızlıklarda (artrit veya sindirim bozuklukları gibi) önerilerden bir yarar sağlanabilmesi için birkaç hafta geçmesi gerekebilir (Glikozamin, antioksidanlar).
Tamamlayıcıların da kalitesi önemlidir.
Her tamamlayıcı kaliteli ve güvenli midir? Cevaplaması en zor soru budur. Çünkü üretici firmalar ürünü oluşturan unsurları ve kaynaklarını genellikle açıklamak istememektedir. Ancak, şu noktayı bilmeniz size yol gösterebilir: Büyük firmalar standardı düşük veya saf olmayan unsurlardan oluşan ürünleri kullanmaya pek cesaret edemezler.
Nasıl muhafaza edeceksiniz?
Güneş ışınları, sıcak ve nem besin desteklerinin etkinliğini azaltabilir. Serin, karanlık ve kuru bir yerde saklamak daha iyidir. Nemli olduğu için banyoda, şişe açıldıktan sonra da buzdolabında saklamak doğru değildir. Açıldıktan sonra buzdolabında saklanan ürünlerin içinde zarar veren nem yoğunlaşır. Şeffaf olmayan bir kutuda saklamaya çalışın ve kapağının sıkı kapalı olduğundan emin olun.
En iyisi hangisi?
Fiyat, ürününün en iyi olduğuna karar vermeniz için her zaman güvenilir bir yol değildir:
Sadece fiyatına göre ürün seçmeyin! İçerikleri aynı, markaları ve fiyatları farklı birçok besin desteği vardır. Fiyatı, içeriğinin de kalitesinin de göstergesi olmayabilir. Kullanıma başladıktan sonra bir süre hep aynı ürüne devam edin. Fiyatı nedeniyle ürün değiştirmek çoğu kez doğru değildir.
Alacağınız ürünler hakkında bilgi toplayın.
Reklamlardan ve tezgahtarlardan fazla etkilenmeyin! Kataloglardan, internetten alışveriş yapmayın. Hormon kelimesi ihtiva eden hiçbir ürünü kullanmayın.
Süper tamamlayıcılardan uzak durun! 'Ekstra güçlendirilmiş' ibarelerle pazarlanan tamamlayıcılar tavsiye edilen günlük miktarları oldukça aşan dozlarda vitamin ve mineral içerirler. Bunlar vücudunuzda birikip tehlikeli olabilirler. Veya fazlasını vücudunuz dışarı atabilir, paranız boşa gider.
Sahte ve cezbedici bilgilere kanmayın. 'Doğal veya organik' ürünlerdir diye iddia edilenleri asla önemsemeyin. Çünkü 'doğal'ın ne anlamda kullanıldığının standart bir tanımı da güvenirliliği de yoktur. Doğal tamamlayıcıların pek çoğu gerçekte bol bol sentetik besinler içerebilirler.
Son kullanma tarihini kontrol edin. Etiket üzerindeki son kullanma tarihi geçmişse veya yakınsa daha uzun süreli bir başkasını arayın.
Büyüme hormonu salgılatıcısı olarak pazarlanan, ağız yolu ile kullanılan gençlik iksirlerine asla itibar etmeyin. Bu ürünlerin sizin yaşam sürenizi değil, üretici firmaların banka hesaplarını uzatıp büyüttüklerini unutmayın.
Her yıl bir bitkinin 'trendy' hale getirilip 'her derde deva ürün' olarak pazarlandığını unutmayın.
EN GÜÇLÜ ANTİOKSİDAN BESİNLERDEN YARARLANIN
En iyi antioksidan besinler ve ihtiva ettikleri antioksidanlar şu şekilde sıralanabilir:
Somon balığı (E vitamini, selenyum, çinko)
Ton balığı (E vitamini, selenyum, çinko)
Alabalık (E vitamini, selenyum, çinko)
Kuruyemişler (E vitamini, selenyum, çinko, magnezyum)
(Ceviz, fındık)Kuru çekirdekler (E vitamini, selenyum, çinko, magnezyum)(Ay çekirdeği, kabak)Brokoli (E vitamini, C vitamini, antioksidan, flavanoidler)
Domates (E vitamini, C vitamini, antioksidan)
Karpuz (E-C vitaminleri, glukofisin/sistein, krom, çinko)
Havuç (Beta-karoten, C vitamini)
Biber (C vitamini, krom)
Ispanak (C vitamini, flavanoid, antioksidanlar)
Tahıl tohumları (E vitamini, krom, çinko)
UNUTMAYIN
Her bireyin gereksinimleri farklıdır. Bu gereksinimler; kişinin ne kadar stres altında olduğu, nasıl beslendiği, genel sağlık durumunun ne olduğu, ilaç-alkol-şeker veya diğer gıdaları ne sıklıkta tükettiği gibi çok farklı etkenlerle ilişkilidir.
KAÇININ
Tek tip ürün içeren tamamlayıcılardan da multi-ultra high desteklerden de mümkün olduğunca kaçının! Tek tip vitamin ve mineral içeren tamamlayıcıları (özellikle vitamin A, D ve demir gibi) doktorunuz önermeden kullanmaktan kaçının.
YETİNİN
Besin desteklerinin çok farklı form ve tiplerinin birarada ve yüksek dozlarda alımı da toksik olabilir; istenmeyen yan etkiler oluşturabilir. Sadece size önerilen kombinasyonlarla yetinin.